Ulucanlar Cezaevi
Soğuk bir Ankara günü.Isıran ayaz yine galip.Mağlup olan Ulucanlar Cezaevi Müzesi! Nedeni aşikâr! Hep hüzün, hep acı barındırmış içerisinde. Manevi havası kadar duvarları, herbir köşesi ayrı soğuklukta...Kapıdan içeri giriyoruz hissettirdiği ilk hüzne rağmen.
Burası "Hilton Koğuşu" olarak bilinen genellikle devlet adamlarının kaldığı bir bölüm.Üzerine yansıyan güneşe aldırmayın.İçerisi oldukça soğuk ve donuk.Necip Fazıl Kısakürek, Metin Toker, Halikarnas Balıkçısı, Nihat Subaşı ve Nazım Hikmet gibi birçok tanınmış isme ev sahipliği yapmış!
Adına bakıp aldanmayın ismi gibi Hilton değil. Bu liste ve duvar sanırım birçok şeyi anlatıyor!
Bülent Ecevit ve Osman Bölükbaşı'nın kaldığı içler acısı koğuş.
Demir parmaklıklar ardına geçerek empati kurmaya çalışsamda beynimle gerçekler arası muazzam bir acı hissettim. Tıpkı yaşanan o acıları, bu parmaklıklar arkasından bakan özgürlük yasağı gözleri anlayamayacağım kadar derindi!
Tecrit odaları.Küçücük bir penceresi olan korkunç hücreler...Pencereden içeriye bakınca acılar başlıyor sanki kendisini anlatmaya!
Herbirinin içerisinde balmumu bir mahkum.Prangalar, kelepçeler, fareler derken hâkikatlar tokat gibi çarpıveriyor insanın suratına.
Hücrelerin bulunduğu koridor karanlık olduğu kadar fonda çalan dönemin şarkıları gibi huzursuzdu.Ayrıca herbir hücreden gelen inlemeler, yalvarışlar, işkence çığlıkları ve gardiyan sesleri derken iliklerinize kadar huzursuzluk hissedebiliyorsunuz.
Hücreli koridoru geçtikten sonra.4-5 ve 6 numaralı koğuşlara sırasıyla uğruyorsunuz.Genelde siyasi suçluların kaldığı bu koğuşlara çıkan avlular zamanında tel örgüyle kaplıymış.Tutuklular sözde minicik tel örgüden gökyüzünü seyredip hava alıyor ve volta atıyormuş! Yılmaz Güney, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş yol arkadaşlarıyla son karede idam edilmeden önce ne yazık ki!
4. koğuşun içerisi bu iki fotoğrafta görüldüğü gibi balmumuyla canlandırılmış.O dönemlerden kalan kimi eşyalar ve posterler kendini muhafaza etmiş.
Herbir ranzanın başında mahkumların kısa biyografileri var.İçerisinde mutlaka Ulucanlar Cezaevi kelimesi geçen biyofrafiler!
O dönemlerde mahkumlar tarafından yazılmış duvar yazısı.
Yine mahkumlar tarafından 4. koğuşun kapısı çiçeklenmiş bir anlamlı sözle!
Umumi olarak kullanılan hamam.
Yine mahkumlara hizmet eden bir köşe olan berber.
Pencereleri kadar ürkütücü koridorlarda ilerlerken duvarlarda asılı dönemin mahkumlarının fotoğrafları yer alıyor.
1938 yılında Nazım Hikmet avludayken.
Görüş odaları...İnsan bu kadarcık penceden özlediğinin, sevdiğinin ve özgürlükten gelen kişiyle ne kadar özlem giderebilir ki! Ne kadar dokunabilir ki! İnsan bunudamı haketmiyor diye düşünüp duruyorsun.
Yine içimi acıtan en huzursuz bölümlerden biriydi.
Ve beni en çok huzursuz eden kara liste.Üstelik bu listede adı geçenlerin kimilerinin kişisel eşyalarının sergilendiği bölüm var ki içler acısı! Bakarken hiçbir fotoğraf almadım bu bölümden.Ne elim nede gönlüm razı olmadı.Hâlâ gözümün önünde Hüseyin İnan'ın idamından önceki kesilen fanilyası duruyor.
Deniz Gezmiş ve yol arkadaşlarının idam edildiği yağlı urgan ve darağacı.Bu insanlar asılırken karşısında sadece bir ağaç ve soğuk Ulucanlar duvarları varmış.
Velhasıl bu kareye hiç bir rengin yakışmayacağını düşünerek siyah beyaz bırakıverdim.
Tıpkı içerisinde barındırdığı solmuş hayatlar ve renkler gibi..
Soğuk bir Ankara günü.Isıran ayaz yine galip.Mağlup olan Ulucanlar Cezaevi Müzesi! Nedeni aşikâr! Hep hüzün, hep acı barındırmış içerisinde. Manevi havası kadar duvarları, herbir köşesi ayrı soğuklukta...Kapıdan içeri giriyoruz hissettirdiği ilk hüzne rağmen.
Burası "Hilton Koğuşu" olarak bilinen genellikle devlet adamlarının kaldığı bir bölüm.Üzerine yansıyan güneşe aldırmayın.İçerisi oldukça soğuk ve donuk.Necip Fazıl Kısakürek, Metin Toker, Halikarnas Balıkçısı, Nihat Subaşı ve Nazım Hikmet gibi birçok tanınmış isme ev sahipliği yapmış!
Adına bakıp aldanmayın ismi gibi Hilton değil. Bu liste ve duvar sanırım birçok şeyi anlatıyor!
Bülent Ecevit ve Osman Bölükbaşı'nın kaldığı içler acısı koğuş.
Demir parmaklıklar ardına geçerek empati kurmaya çalışsamda beynimle gerçekler arası muazzam bir acı hissettim. Tıpkı yaşanan o acıları, bu parmaklıklar arkasından bakan özgürlük yasağı gözleri anlayamayacağım kadar derindi!
Tecrit odaları.Küçücük bir penceresi olan korkunç hücreler...Pencereden içeriye bakınca acılar başlıyor sanki kendisini anlatmaya!
Herbirinin içerisinde balmumu bir mahkum.Prangalar, kelepçeler, fareler derken hâkikatlar tokat gibi çarpıveriyor insanın suratına.
Hücrelerin bulunduğu koridor karanlık olduğu kadar fonda çalan dönemin şarkıları gibi huzursuzdu.Ayrıca herbir hücreden gelen inlemeler, yalvarışlar, işkence çığlıkları ve gardiyan sesleri derken iliklerinize kadar huzursuzluk hissedebiliyorsunuz.
Hücreli koridoru geçtikten sonra.4-5 ve 6 numaralı koğuşlara sırasıyla uğruyorsunuz.Genelde siyasi suçluların kaldığı bu koğuşlara çıkan avlular zamanında tel örgüyle kaplıymış.Tutuklular sözde minicik tel örgüden gökyüzünü seyredip hava alıyor ve volta atıyormuş! Yılmaz Güney, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş yol arkadaşlarıyla son karede idam edilmeden önce ne yazık ki!
4. koğuşun içerisi bu iki fotoğrafta görüldüğü gibi balmumuyla canlandırılmış.O dönemlerden kalan kimi eşyalar ve posterler kendini muhafaza etmiş.
Herbir ranzanın başında mahkumların kısa biyografileri var.İçerisinde mutlaka Ulucanlar Cezaevi kelimesi geçen biyofrafiler!
O dönemlerde mahkumlar tarafından yazılmış duvar yazısı.
Yine mahkumlar tarafından 4. koğuşun kapısı çiçeklenmiş bir anlamlı sözle!
Umumi olarak kullanılan hamam.
Yine mahkumlara hizmet eden bir köşe olan berber.
Pencereleri kadar ürkütücü koridorlarda ilerlerken duvarlarda asılı dönemin mahkumlarının fotoğrafları yer alıyor.
1938 yılında Nazım Hikmet avludayken.
Görüş odaları...İnsan bu kadarcık penceden özlediğinin, sevdiğinin ve özgürlükten gelen kişiyle ne kadar özlem giderebilir ki! Ne kadar dokunabilir ki! İnsan bunudamı haketmiyor diye düşünüp duruyorsun.
Yine içimi acıtan en huzursuz bölümlerden biriydi.
Ve beni en çok huzursuz eden kara liste.Üstelik bu listede adı geçenlerin kimilerinin kişisel eşyalarının sergilendiği bölüm var ki içler acısı! Bakarken hiçbir fotoğraf almadım bu bölümden.Ne elim nede gönlüm razı olmadı.Hâlâ gözümün önünde Hüseyin İnan'ın idamından önceki kesilen fanilyası duruyor.
Deniz Gezmiş ve yol arkadaşlarının idam edildiği yağlı urgan ve darağacı.Bu insanlar asılırken karşısında sadece bir ağaç ve soğuk Ulucanlar duvarları varmış.
Velhasıl bu kareye hiç bir rengin yakışmayacağını düşünerek siyah beyaz bırakıverdim.
Tıpkı içerisinde barındırdığı solmuş hayatlar ve renkler gibi..