KISSADAN HİSSE

Kayıt
3 Mart 2012
Mesajlar
559
Beğeniler
0
#1
-Hem Oruçlu Hem Sarhoş-

Halil Cibran anlatıyor:"Gençliğimde, bir defasında, dağın öteki tarafında, sessiz koruda yaşayan yaşlı bir ermişi ziyaret ettim. Biz onunla oturmuş, erdemin doğası üzerinde konuşurken, bir haydut, yamacı tırmanarak yorgun argın yanımıza geldi. Ermişin önünde diz çöküp eğildi ve"Ey ermiş," dedi, "kurtulmak, rahatlamak istiyorum. Günahlarımın yükü taşınmaz ağırlıkta."

Ermiş, "Benim günahlarım da öyle," dedi, "Taşıyamayacağım kadar ağır benim sırtımda."

Haydut, "Fakat ben bir hırsızım, bir çapulcu..." dedi.

Ermiş, "Ben de öyleyim, hırsız ve vurguncu" diye cevap verdi.

Haydut, "Fakat ben aynı zamanda bir katilim," dedi, "kurbanlarımın feryatları gitmiyor kulağımdan..."

Ermiş, "Ben de öyleyim" diye cevap verdi, "ben de katilim ve kurbanlarımın feryatlarından kurtulamıyorum bir türlü..."

Haydut bu sefer, "Ama benim işlediğim, o-hoo, daha bir sürü suç türü var" dedi.

Ermiş, "Benim de öyle" diye cevapladı. "Benim de işlediğim sayısız suçlar var." Bunun üzerine haydut ayağa kalktı, ermişi süzdü, gözlerinde tuhaf bir ışık vardı ve giderken dağın yamacından hoplaya zıplaya aşağı indi.

Ermişe döndüm ve "Kendinizi niçin işlemediğiniz günahlarla suçlayıp durdunuz?" diye sordum. "Kendiniz de görmüyor musunuz ki bu giden adam artık sizin sözlerinize hiç inanmayacak?"

Ermiş, alçak sesle, "Onun artık bana inanmayacağı doğru" dedi, "Fakat yine de, buraya gelirken neyi bulmak istiyorsa onu buldu. Rahatlamak istiyordu ve rahatladı." diye cevap verdi bana. Aynı anda uzaktan, haydudun tutturduğu şarkıyı işittik. Onun şarkısının yankısıyla vadi o an şenlikle doluvermişti (Halil Cibran, Öncü, s. 30-32[1])."

Bu haydut ile ermişin sohbetini okurken sonucu nereye varacak diye aklınızdan pek çok ihtimal geçmiş olabilir. Benim de öyle oldu ve sonunun nereye varacağı hususunda bir hayli meraklandım. Konuşmaya, "kurtulmak ve rahatlamak istiyorum" diye başlayan bir haydut için ermişin göstereceği nasihat tavrı ve tövbe kapısına yönelmeyi bekleyip durdum ilkin. Ama hayret, ermiş böyle bir yol izlemiyor, kendinden kaçan, kendinden kurtulmak isteyen haydudun kaçışına ve kurtuluşuna geçici bir çare sunuyordu. Tabiri caizse ağrıyı dindiriyor ama tedavi etmiyordu. Bunu da kendisinin ondan daha suçlu, daha kötü biri olduğunu ısrarla vurgulayarak yapıyordu. Bu durumda ermişin sözlerinde mecazlar aramak gerekirdi. Öyle yaptım; günahlarının ağırlığından bahsederken ermiş olmadan evvelki hayatına dair işaretler bulmaya çalıştım, hırsız ve vurguncu olduğunu söylerken dervişlerin kötülük dolu gönüllerini çalarak iyilikle doldurduğunu, nice eşkıya tabiatlı insanları vurgunlar ile kapısına yığdığını falan düşündüm. Katil olduğunu ve kurbanlarının feryatlarını anlattığı sözlerini de nefis denen azgını öldürdüğüne ama öldüremediklerinin kötülükleri elinden feryat eden temiz ruhlara yordum. Gel gelelim yazının sonu, ermişin bütün bu vetirelerden geçmediğini söylüyordu. Evet, masumdu, işlemediği günahları, sırf haydudu rahatlatmak ve aradığını buldurmak için söylemişti. Peki ama ya ermiş doğru söylüyorsa, görünüşüyle yaptığı birbiriyle çelişiyorsa. Eskiden nice eşkıyanın hakikati bulduktan sonra erdiğini ve mürşit olduğunu biliyordum, ama günümüzde de nice mürşit geçinenin aslında haydut nefsini ermiş mertebesinde gösterdiğini göz ardı edemezdim. İşte o anda titredim, eski bir şairin o bercestesini düşündüm:

"Mey gibi her bir harâmın sekri olsaydı eğer / Ol zaman belli olurdu mest kim huşyâr kim"

Hani diyordu ya; "Haramlar tıpkı içki gibi insanı sarhoş ediyor olsaydı; kimin ayyaş, kimin ayık olduğu o vakit belli olurdu!"

Bilemiyorum, kendinden kurtulmayı samimiyetle isteyen bir haydut mu, yoksa haydutluğa devam eden bir ermiş mi üstündür. O halde herkesin kendisine sorması gereken soru şu: Oruç tutarak, namaz kılarak, Kur'an okuyarak haydut nefsimizden kurtulmak mı istiyoruz, yoksa onun haydutluklarını gizlemek için ermiş cübbesi mi giyiniyoruz? Hem oruçlu, hem sarhoş; öyle mi?!..

İskender PALA
 
Kayıt
3 Mart 2012
Mesajlar
559
Beğeniler
0
#2
BAL ŞERBETİ

Bir Ramazan'da Medineli bir müslüman Halife Hz. Ömer'i iftar yemeğine davet etti. Yemek sırasında yalnız Hz. Ömer'e bir kab içinde bir içecek
sunuldu. Hz. Ömer sordu: "Bu nedir?" Ev sahibi cevab verdi: "Bal şerbetidir efendim, sizin için ayırmıştık da..." Hz. Ömer onu içmeyi reddederek şöyle dedi: "Benim yönetimini üstlendiğim halkın çoğu içmek için henüz kuyu suyunu bile bulamazken ben burada bal şerbeti içemem."
 
Kayıt
4 Ocak 2012
Mesajlar
2.130
Beğeniler
1
Şehir
eskişehir
#3

Papaz ve Hz. Ali (r.a)

Hz. Ali r.a. ordusu ile harbe gitmekteyken uğradığı son bir kaç konak yerinde su bulamaz. Sonunda bir kilise görür ve o yana yönelirler. Kiliseye varır su isterler.

Kilisedekiler:

-10 mil uzakta su var.

Hz. Ali r.a.

- Oraya gitmeye gerek yok şurayı kazın.

İşaret edilen yer kazılır. Büyük bir taş ortaya çıkar. Uğraşırlar uğraşırlar değil taşı kaldırmak oynatamazlar bile.

Hazret-i Ali r.a. gelir. Mübârek parmaklarını taşın altına sokarlar, sanki bire tüy misali kalkar. Taşın kalkmasıyla beraber saf, tatlı ve soğuk bir su fışkırır. Sevinç ve şükürle sular içilir, kaplar dolar.

Kilisenin Papazı diğer kilisedekiler uzaktan onları seyretmektedirler, durumu görünce, Sevinç içinde Hz. Ali’nin huzûruna gelir ve sorarlar:

-Peygambermisiniz?. Yoksa…

-Hayır ben peygamber değilim, ama son peygamberin dâmâdı ve halifesiyim!

Papaz hemen kelime-i şehâdet getirerek Müslüman olup şöyle der:

-Ey mü’minlerin emiri! Bu kiliseyi, bu taşı kaldıran zâtı bekleyip görmek için yapmışlardır. Kitaplarımızda yazar, büyüklerimiz anlatırdı; burada bir kuyu vardır. Üzerindeki taşı peygamber veya onun Halifesi kaldırabilir. Bu taşı sizin kaldırdığınızı görünce, yıllardır beklediğim arzuya kavuştuk.

Hazret-ü Ali buyurdu ki:

-Allahü teâlâya hamd olsun!

Ve râhib orduya katılıp, şehit olmak saâdetine kavuşur.
 
Kayıt
19 Aralık 2012
Mesajlar
83
Beğeniler
0
#4
MÜSLÜMANIM DİYEN BİR BAYAN NEDEN ÖRTÜNMEK İSTEMEZ

Örtünmek isterim, ama ikna olmam lazım.
Örtünmem gerekiyor, ama geleceğimi düşünmek zorundayım.
Allah(c.c.) beni başı açık olarak da sever.
Kapalıyım, ama ailem okul için başımı açmamı istiyor.
Fazla açık olmadığım için, günah olduğunu zannetmiyorum.
Genç yaşta da kapanmak olmaz ki, yaşlanınca inşaAllah
Tekrar açılırım düşüncesiyle, kapanmıyorum.
Bazı özgürlüklerimin kısıtlanacağı düşüncesiyle kapanmak istemiyorum.
Kapanmak önemli değil, önemli olan kalbinin temizliği.
Evlenince kapanırım, “kızım evlenince kapan”.
Güzelliğimi sergilemek istediğimden dolayı kapanmamıştım.
Kapanırsam, diğer dini vecibelerimi de yerine getirmem gerekecek.
Dinden çıkmadığıma göre başımı açmamda problem yok.
Başörtü için kendimi henüz hazır hissetmiyorum.
Bu zamanda da başörtü olmaz ki! Hangi çağdayız?
Kısmet, bir bakarsın kapanırız inşaAllah
Saç görünse nolur ki?Önemli olan, saç dışındaki vücudun teşhir edilmemesi.
Denedim, ama boğulacak gibi oldum.
Evlenememe korkusu.
Lise ve üniversitedeki başı açık öğrencilere dinimi anlatacağım için başımı açacağım, yani hizmet için.
Kapanmak içimden gelmiyor.
Başörtülülerin yeterince örnek olamamaları.
Nefsime yenik düştüğümden, kapanamıyorum….

Örtünmek Allah'ın Emridir..Şereftir..Namustur..Aşktır..Umuttur..İman dır.Direniştir..Farzdır..

Rabbimiz ne emretmişse biz kayıtsız şartsız ona uyacağız..

Allah cümlemizi,bahanelerin arasında boğulmaktan muhafaza eylesin...

Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; namus ve iffetlerini esirgesinler. Görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Baş örtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler. Kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları (mümin kadınlar), ellerinin altında bulunan (köleleri), erkeklerden, kadına ihtiyacı kalmamış (cinsî güçten düşmüş) hizmetçiler, yahut henüz kadınların gizli kadınlık hususiyetlerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına zinetlerini göstermesinler. Gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye, ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler! Hep birden Allah'a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.

Nur Suresi 31. Ayet
 
Kayıt
4 Ocak 2012
Mesajlar
2.130
Beğeniler
1
Şehir
eskişehir
#6
Mevlana İle Hacı Bektaş Veli





Bir adamcağız kötü yoldan para kazanıp bununla kendisine bir inek alır. Neden sonra, yaptıklarından pişman olur ve hiç olmazsa iyi birşey yapmış olmak için bunu Hacı Bektaş Veli'nin dergahına kurban olarak bağışlamak ister. O zamanlar dergahlar aynı zamanda aşevi işlevi görüyordu. Durumu Hacı Bektaş Veli 'ye anlatır ve Hacı Bektaş Veli helal değildir diye bu kurbanı geri çevirir. Bunun üzerine adam Mevlevi dergahına gider ve aynı durumu Mevlana 'ya anlatır. Mevlana ise bu hediyeyi kabul eder. Adam aynı şeyi Hacı Bektaş Veli'ye de anlattığını ama onun bunu kabul etmediğini söyler ve Mevlana'ya bunun sebebini sorar.
Mevlana şöyle der:
- Biz bir karga isek Hacı Bektaş Veli bir şahin gibidir. Öyle her leşe konmaz. O yüzden senin bu hediyeni biz kabul ederiz, ama o kabul etmeyebilir.
Adam üşenmez kalkar Hacı Bektaş dergahına gider ve Hacı Bektaş Veli'ye, Mevlana'nın kurbanı kabul ettiğini söyleyip bunun sebebini bir de Hacı Bektaş Veli'ye sorar.
Hacı Bektaş da şöyle der:
- Bizim gönlümüz bir su birikintisi ise, Mevlana'nın gönlü okyanus gibidir. Bu yüzden, bir damlayla bizim gönlümüz kirlenebilir ama onun engin gönlü kirlenmez. Bu sebepten dolayı o senin hediyeni kabul etmiştir.
 
Kayıt
9 Mart 2012
Mesajlar
150
Beğeniler
0
#7
Bezuar keçilerinin kimya bilgileri

Doğadaki usta kimyagerlerden bir tanesi de Bezuar keçisidir. İsmini de bu özelliği nedeni ile almıştır. "Bezuar" ismi, Farsça'da ilaç anlamına gelen bir kelimeden türemiştir.

Bezuar keçisi ne zaman bir yılan tarafından ısırılsa, hemen yaşadığı çevrede yetişen sütleğen bitkisi türlerinden birini yemeye başlar. Bu son derece hayret verici bir davranıştır. Çünkü gerçekten de sütleğen bitkisinin içindeki sıvıda bulunan "Öforbon" maddesi kana karışan yılan zehirni etkisiz hale getirmektedir. Bu canlı, kendi kendini tedavi etme konusunda uzmandır.

Burada tekrar şaşırtıcı bir gerçekle karşı karşıya kalırız. Günlük otlamaları sırasında sütleğenlere ağızlarını bile sürmeyen Bezuar keçilerinin bu bitkileri tedavi maksatlı kullanmalarını sağlayan nedir? Bezuar keçileri sütleğen otlarının içinde hangi kimyasal maddelerin olduğunu nereden bilmektedirler? Peki ya bu kimyasalların, yılan zehirini tedavi edici etkilerinin olduğunu nasıl öğrenmişlerdir?

Keçilerin, kendilerini yılan ısırdığında buldukları tüm otları yiyerek yani deneme-yanılma metodunu kullanarak bir panzehir bulmaları mümkün değildir. Uygun otu bulmaya çalışırken deneme yapan keçi doğru otu bulana kadar muhtemelen ölecektir. Kaldı ki o anlık başarılı olsa bile, tek bir sefer yetmeyecek, keçinin her yılan ısırdığında aynı isabetli seçimi yapması gerekecektir. Bütün imkansızlığına rağmen keçinin bunu başardığını varsayalım. Ancak bu da yeterli olmayacaktır. Çünkü Bezuar türünün neslini devam ettirebilmesi için, türün diğer üyelerinin de bu davranış özelliğine sahip olması şarttır. Elbette ki, bu da imkansızdır.

Bunun için keçinin kendisinden sonra gelen nesilleri deneyimlerinden haberdar etmesi gerekmektedir. Ancak bir canlının sonradan öğrendiği bilgileri kendinden sonra gelen nesillere genetik olarak aktarması imkansızdır. Bunu şöyle örneklendirebiliriz: Birkaç nesil boyunca piyano çalan bir ailenin yeni doğan çocuklarının da, ailenin diğer üyeleri gibi piyanoyu çalabilmek için, "öğrenmesi" gerekecektir. Aile üyeleri ne kadar ünlü ve başarılı piyanistler olursa olsunlar, bu özelliklerini bir sonraki nesle aktaramazlar. Çünkü bu, genetik bir özellik değil, sonradan edindikleri bir özelliktir. Dolayısıyla, öğrenilen bilgiler ya da davranışlar, o türe değil, sadece o canlıya aittir.

Bu gibi bilgiler üzerinde derinlemesine düşünmek, canlıların davranışlarının tesadüfen ortaya çıkamayacağını anlamak için yeterlidir. Bütün canlılar yaşamaları için gerekli olan bilgilere sahip olarak doğarlar. Yani hepsini Allah bir anda yaratır. Bir Kuran ayetinde şöyle buyrulmaktadır:

"Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır." (Hud Suresi, 6)
 
Yukarı Alt