aöf 1. sınıf ders notları HUKUK

Kayıt
30 Kasım 2011
Mesajlar
148
Beğeniler
3
Şehir
ankara
#1
sınıf geçmek isteyenler hukuk dersi word pdf

http://hotfile.com/dl/92342344/805b9..._1234.zip.html

http://hotfile.com/dl/92344462/b6770..._5678.zip.html

(arkadaşlar linki kopyalayıp araç cubuguna yapıştırın.)
 
Kayıt
30 Kasım 2011
Mesajlar
148
Beğeniler
3
Şehir
ankara
#2
bu da indiremeyen arkadaşlara farklı bır ders notu


ANAYASA YARGISI VE İDARİ YARGI

Yargı yetkisi, bağımsız mahkemelerce kullanılır.
YARGI TÜRLERİ: Yargı türü deyiminden "hukuki nitelikleri bakımından teşkil eden İşlerin ayrı, bir yargılama usulüne tabı kılınmış olmaları" anlaşılır.
I. ANAYASA YARGISI: Anayasa Mahkemesinin bu sıfatla baktığı işler ile Yüce Divan sıfatıyla gördüğü işlerdeki faaliyetleri kapsayan yargı koludur.
II.
ANAYASA MAHKEMESİ: Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM İç Tüzüğünün şekil ve esas bakımından anayasaya uygunluğunu denetle¬yen Cumhurbaşkanı ile yüksek düzeydeki görevlileri yargılayan bir mahkemedir. Anayasa mahkemesi 11 asil ve dört yedek üyeden kurulur. Üyelerini Cumhurbaş¬kanı seçer. Üyeler, 65 yaşını doldurunca emekliye ayrılırlar. Anayasa Mahkemesinin kararları kesindir ve geçmişe etkili değildir. Kararlar Resmi Gazetede yayımlanır.

II. İDARİ YARGI: idari makamların idare hukuku alanındaki faaliyetleri dolayısıyla ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümlenmesini konu alan bir yargı türüdür.

İDARİ YARGI YERLERİ: Dört grupta toplanır.
1.İ Mahkemeleri: İptal davaları ile idari sözleşmelerden doğan ihtilaf¬ları çözüme kavuştururlar.
2. Vergi Mahkemeleri: Genel bütçe ile belediye ve köylere ait resim Vergi ve harçlara ilişkin davaları çözümlerler.
3. Bölge idare Mahkemeleri: idare ve vergi mahkemelerinin tek hakimle verdikleri kararların temyizen inceleme merciidir.
4. Danıştay: İdare ve vergi mahkemelerinin kurul halinde verdikleri karar¬ların temyizen inceleme ve Bakanlar Kurulu kararlarına karşı' açılacak iptal dava¬larının “İlk derece mahkemesi" merciidir.
Danıştay üyelerinin 3/4'ü Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulunca, 1/4'ü Cumhurbaşkanı-tarafından seçilir.

DAVA AÇMA SÜRESI:
Danıştay'da ve idare mahkemelerinde 60 gün, vergi mahkemelerinde 30 gündür.

1. Hukuk kurallarının, bağımsız mahkemelerce uygulanmasına ne denir?
A) Maddi anlamda yargı B) Şekli anlamda yargı
C) Kurumsal yargı D) Biçimsel yargı
E) Formel yargı
Yanıt: A'dır.

2.Kanunların Anayasaya uygunluk denetimi hangi yargı düzeninde yer alır?
A) Anayasa yargısı
B) Adli yargı
C) İdari yargı
D) Askeri yargı
E) Kolluk yargısı
Yanıt: A'dır.

3.Bakanların "cezai sorumluluk" larını gerektiren durumlarda yargılamayı hangi makam yapar?
A) Meclis
B) Yüce Divan
C) Danıştay
D) Ankara Ağır Ceza Mahkemesi
E) Bölge İdare Mahkemeleri

Yanıt: C'dir.

4.Kanunların şekil bakımından anayasaya aykırılıkları İddiasıyla açılan İp¬tal davası ne kadar süre içinde açılmalıdır?
A) 10 gün B) 15 gün C) 30 gün D) 45 gün ,E) 60 gün

Yanıt: A'dır.

5.Aşağıdakilerden hangisi idari yargı yerlerinden biri Değildir?
A) idari Mahkemeleri
B) Danıştay
C) Sayıştay
D) Vergi mahkemeleri
E) Bölge İdare Mahkemeleri

Yanıt: C'dlr.

6.Aşağıdakilerden hangisi İdari yargı yerlerinden biridir?

A) Vergi mahkemesi
B) Asliye Ceza Mahkemesi
C) Sulh Hukuk Mahkemesi
D) Ceza Mahkemesi
E) Ağır Ceza Mahkemesi

Yanıt: A'dır.

ASKERİ YARGI VE ADLİ YARGI

I. ASKERİ YARGI:
Askeri yargı; askeri mahkemelerin askeri ceza hukuku alanındaki yargısal faaliyetleri ile asker kişileri ilgilendiren ve. askeri hizmete ilişkin bulunan idari işlem ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların çözümlenmesindeki yargısal faaliyetlerdir.

TÜRLERİ: iki grupta toplanır:
1. Askeri Ceza Yargısı: Askeri mahkemelerin askeri ceza hukuku alanındaki yargısal faaliyetleridir. Askeri mahkemeler ve disiplin mahkemeleri, asker kişilerin askeri olan suçları ile asker olmayan kişilerin askeri suçlarına bakarlar. Bu mahkemeler yanında. bunların kararlarını inceleyen Askeri Yargıtay da,bu sahada çalışmaktadır. Askeri Yargıtay üyelerini Cumhurbaşkanı seçer.

2. Askeri' idari Yargı: Asker kişileri ilgilendiren ve askeri hizmete ilişkin bu¬lunan idari işler ve eylemlerden doğan uyuşmazlıkların çözümü yargısal faaliyet olarak tanımlanabilir. Askeri yargıda yargısal faaliyeti yürüten yargı yeri bir yüksek yargı organı, niteliğinde olan Askeri Yüksek idare Mahkemesidir. Üyelerini Cumhur,başkanı seçer. Kararları kesin olup, bunlara karşı başka yargı yerlerine örneğin Danıştay'a başvurulamaz.
II. ADLİ YARGI: Adliye mahkemeleri tarafından yürütülmekte olan, yargı fa¬aliyetlerini kapsayan yargı türüdür.
TÜRLERİ: iki çeşidi vardır:
1. Ceza Yargısı: Ceza mahkemelerinin, ceza hukuku alanındaki yargısal faaliyetlerini kapsar. Ceza yargısını konu alan hukuk dalı, Ceza Yargılaması Hukuku’dur.
2. Medeni Yargı: Hukuk mahkemelerinin, özel hukuk alanındaki yargısal faaliyetlerini kapsar. Medeni Yargıyı konu al_n hukuk dalı, Medeni Yargılama Hukuku'dur.

ADLİ YARGI YERLERİ:

CEZA YARGISI

MEDENİ YARGI

SULH CEZA MAHKEMESİ
- Tek Hakimlidir.
- Cumhuriyet Savcısı yoktur.
- Kabahat niteliğindeki suçlara bakar.

SULH HUKUK MAHKEMESİ
- Tek Hakimlidir ve her ilçede bulunur.
- Vasi tayini, mirasçılık belgesi verilesi ve tahliye davala¬rına bakar.

ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ –
Her il ve ilçe merkezinde bulunur.
- Bir başkan iki üyeden.oluşacağı kanun emri olmasına rağmen tek hakimlidir.
- Boşanma kamulaştırma bedeline itiraz davalarına bakar

ASLİYE CEZA MAHKEMESİ
- Her il ve ilçe merkezinde bu¬lunur.
- Sulh ve ağır Ceza mahkemelerinin görevleri dışında kalan suçlara bakar.
- Bir başkan ve iki üyeden olu
-Cumhuriyet Savcısı bulunur:

ASLİYE TICARET MAHKEMESI
-Ankara, İstanbul, İzmir İl merkezinde bulunur
-Bir başkan ve iki üyeden oluşur
-Ticari dava ve ticari işlere bakar

AĞIR CEZA MAHKEMESİ
- Bir başkan iki üyeden oluşur
- Ölüm ve müebbet hapis, 10 yıl ağır hapis gerektiren suçlara bakar

YARGITAY .
Her iki yargı kolu için kararların temyizen incelemesin yapıldığı bir ,yüksek mahkemedir.
Üyeleri Hakim ve Savcılar, Yüksek Kurulunca seçilir. Üyelik süresi 4 yıldır. .


BORCUN İFASI VE İFA EDİLMEMESİ

BORCUN İFASI: ifa, borç ilişkisinin konusu olan edimin borçlu tarafından alacaklı ya karşı yerine getirilmesi ve böylece bir borcun sona erdirilmesidir. ifa, borç ilişkisinin gayesidir.
İFA YERİ: Borcun ifa edilmesi gereken yerdir. Taraflarca tespit edilebilece¬ği gibi kanundan da doğar.
Borçlar kanununa göre ifa yeri şu şekillerde tayin edilmektedir:
-Para borçlarında; alacaklının ikametgahının bulunduğu yer
-Belli bir şeyin teslimi borçlarında; sözleşme yapılırken, o şeyin bulundu¬ğu yer,
- Diğer borçlarda (yapmak, yapmamak gibi); borçlunun ikametgahında ifa olunur.

İFA ZAMANI: Borcun ifa edilmesi gereken andır. Bu ana, "muacceliyet" denir. Bu anın gelmesiyle borç "muaccel borç" alacak "muaccel alacak" halini alır.

BORCUN İFA EDİLMEMESİ:Borçlunun üstlenmemiş olduğu edimi hiç veya gereği gibi yerine getirmemesidir ki, bu da iki şekilde ortaya çıkar:
1. Borçlu, her şeyden önce edim kendi kusuruyla imkansızlaşmış olduğu için ifada bulunamaz. (Kusurlu imkansızlık)
2. Edimin,ifasının mümkün olmasına rağmen, borçlunun borcunu zamanın¬ da ifa etmemesi (Borçlunun temerrüdü)
BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ:. Halen ifası mümkün olan muaccel bir bor¬cun alacaklının ihtarına rağmen borçlu tarafından zamanında ifa edilmemesi yani borcun ifasında gecikilmiş olmasıdır.
ŞARTLARI: Borçlunun temerrüdünün söz konusu olabilmesi için başlıca iki şartın gerçekleşmiş bulunması gerekir: Bu şartlarda!} biri "borcun muaccel olma¬sı", diğeri ise "ihtardır.
TEMERRÜDÜN SONUÇLARI: iki ana grupta toplanır:
A) Genel sonuçlar: Tazminat ve kazadan dolayı sorumluluk
B) Özel sonuçlar: Temerrüt Faizi, mehil, sözleşmeyi feshetme.

HAKKIN KAZANILMASI VE İYİ NİYET

HAKKIN KAZANILMASINDA İYİ NİYETİN ROLÜ

Subjektif Hüsnüniyet: Bir hak kazanılırken hakkın kazanılmasına engel olan bir hususun varlığı veya kazanma için gerekli olan bir unsurun yokluğu hakkında şahısta mevcut mazur görülebilen bir bilgisizlik veya yanlış bir bilgidir. Subjektif hüsnüniyet hakkın kazanılmasında ortaya çıkar. Subjektif hüsnüniyet aile hukuku, borçlar hukuku, eşya hukuku ve miras hukukunda görülür.

Eşya Hukukundaki Subjektif Hüsnüniyet:
Kitap, otomobil, hayvanlar, saat, halı, mobilya, kömür, elektrik, hava gazi, doğal gaz menkul maldır. Menkuller üzerindeki mülkiyet hakkı¬nın subjektif hüsnüniyet sayesinde kazanılıp kazanılamayacağı o menkul eşyanın sahibinin elinden çıkış şekline göre belirlenir.



Sahibinin Elinden İsteği Olmadan Çıkan Menkullerde; Sahibinin elinden isteği olmadan çıkan eşya çalınmış, kaybedilmiş, gasp olunmuş (zorla alınmış) eşyadır. Bu tür menkuller üzerinde subjektif hüsnüniyetle mülkiyet hakkı kazanılamaz. Örneğin; Ahmet'in sınıfta unuttuğu kitabı Mehmet bulsa ve bulduğu bu kitabı Murat'a satsa, Murat bu kitabın mülkiyetini kazanamaz. çünkü kitap sahibi Ahmet'in rızası olmadan elinden çıkmıştır.
Fakat para ve hamiline yazılı senetler sahibinin elinden isteği olmadan çıkmış olsa bile subjektif hüsnüniyetli 3. şahıslar bunların mülkiyetini kazanırlar.
Eğer subjektif hüsnüniyetli 3. şahıslar, sahibinin elinden isteği olma¬dan çıkmış olan malları aleni bir arttırmadan veya pazardan ya da bu tür eşyaların alındığı bir yerden almışsa bu halde eşya üzerindeki mülkiyet hakkını yine iyi niyetli şahıs kazanamaz. Ancak eşyanın ilk sahibi iyi niyetli şahsın ödediği parayı kendisine vererek malını geri isteyebilir. Buna bedel mukabili iade (bedel karşılığı geri verme) denir.

Gayrimenkuller Üzerindeki Mülkiyet Hakkının Kazanılması:
1. Arazi, 2. Tapu Siciline Daimi ve Müstakil Olmak Üzere Kaydedilen Haklar, 3. Madenler, 4. Tamamlanmış yapıların bağımsız bölümleri gayrimenkul sayılır. Gayrimenkul üzerinde mülkiyet veya başka bir ayni hakkın kazanılması tapu siciline tescil ile mümkündür. Tapu sicili resmi sicildir. Tapu sicilindeki kayıtların doğru olduğu hakkında xxx bir karine mevcuttur. Gayrimenkul üzerindeki ayni haklar subjektif hüsnü¬niyetle kazanılabilir.

Subjektif Hüsnüniyetin Mahiyeti: Medeni Kanunumuz herkesin subjektif hüsnüniyetli olduğunu kabul etmiştir. Burada subjektifhüsnüniyet karine özelliği kazanmıştır.
Karine: Mevcut ve bilinen olgulardan bilinmeyen sonuçlar çıkar¬maktır. Karinelerin en önemli fonksiyonu iddiasını bir karİneye dayandıran kimseyi ispat külfetinden kurtarmasıdır.


HAKKIN KAYBEDİLMESİ;
Bir hakkın sahibinden ayrılması, onun elinden çıkması demektir.
Hak, ya bir hukuki olay (Örneğin; hak düşürücü süre, ölüm), ya bir hukuki fiil (Örneğin; Terk) ya da bir hukuki muamele (Örneğin; otomobilin satılması yoluyla devir edilmesi) ile kaybedilir.

Hukuki Fiiller Sonucu Hakkın Kaybına Örnekler; Bir kimse eskimiş olan ayakkabısını çöplüğe atarsa yada bakmaktan usandığı kedisini sokağa bırakırsa üzerindeki mülkiyet hakkını kaybetmiş olur. Buna terk denir. Murisini öldüren mirasçı miras alamaz. Buna mirastan mahrumiyet

denir. Eşlerden biri zina yaparsa diğerine boşanma davası açma hakkı vardır. Fakat dava hakkına sahip eş diğerini affederse bu hakkını kaybeder.

HAKKIN KULLANILMASINDA İYİ NİYETİN ROLÜ

Medeni Kanunun 2. maddesi gereği herkes haklarını kullanmakla ve borçlarını ifada iyi niyet kurallarına uymakla yükümlüdür. Bu kurala objektif hüsnüniyet=objektif iyi niyet=dürüstlük kuralı denmektedir.
Emprevizyon Nazariyesi = Öngörülmezlik Teorisi; Bir sözleşme yapılmışsa bu sözleşmenin gerekleri yerine getirilmelidir. Buna ahde vefa = söze bağlılık ilkesi denir. Fakat bazen olağanüstü şartlar ortaya çıkar ve borçlunun edimini yerine getirmesi onun mahvolmasına sebep olur. Hakim borçlunun talebiyle sözleşmeyi değiştirebilir yada tamamen feshedebilir. Buna Emprevizyon Nazariyesi = Öngörülmezlik Teorisi denir.

HAKKIN KORUNMASI:

Hak, Devlet eliyle yada sahibi eliyle korunabilir. Bizzat ihkakı hak yasaktır.
Hakkın Devlet Eliyle Korunması: Hak sahibinin dava açması demektir. Bir kimsenin hakkının korunması veya elde edilmesi için devletin hareket geçmesini istemesine dava denir. Bir şahsın hakkını elde etmek veya hakkına saygı gösterilmesini sağlamak üzere karşısındaki şahsa yönelttiği isteme talep hakkı denir. Talep hakkı sözlü yada yazılı kullanılabilir. Telefon, mektup, noter, telgraf gibi vasıtalar da kullanılabilir talep hakkı için.

Hakkın Sahibi Eliyle Korunması: Üç şekilde gerçekleşir;
1. Meşru Müdafa,
2. Zaruret Hali,
3. Kuvvet Kullanma (Bizzat İhkakı Hak)

1. Meşru Müdafa: Bir kimsenin kendi şahsına veya malına ya da başka bir kimsenin şahsına yada malına karşı yapılan hukuka aykırı ve halen devam eden bir saldırıyı defetmek için yaptığı ölçülü ve uygun savunmadır. Meşru müdafaa halinde tazminat ödenmez.

ÖZET: Bir hakkın bir şahsa bağlanması ya hukuki olay veya hukuki fiil yahut da hukuki muamele yol¬larıyla gerçekleşir. Haklar biri "aslen", diğeri "devren"olmak üzere başlıca iki türlü kazanılır.
Bir hakkın aslen kazanılması demek, bir kimsenin o zamana kadar hiç kimseye ait olmayan bir hakkı kendi fiiliyle elde etmesi demektir. Bir hak¬kın devren kazanılması ise, bir kimsenin o hakkı o zamana kadar sahibi bulunan şahıstan elde etmesi demektir.
Hakkın kazanılmasında "sübjektif-hüsnüniyetin" (iyiniyetin) de rolü var¬dır. Sübjektif hüsnüniyet, bir hak kazınılırken hakkın kazanılmasına en¬gel olan bir hususun varlığı veya kazanma için gerekli bir unsurun yoklu¬ğu hakkında şahısta mevcut, mazur görülebilen bir bilgisizlik veya yanlış bir bilgidir. Hakkın kaybedilmesi, bir hakkın sahibinden ayrılması, onun elinden çık¬ması demektir. Hakkın kazanılmasında olduğu gibi, kaybedilmesinde de hukuki olaylar, hukuki fiiller ve hukuki muameleler rol oynar.
Bir hakka sahip bulunan kimse, bu hakkını nasıl kullanacaktır? Anayasa¬mız ve Medeni Kanunumuz bu konuda özel hükümler koymuşlardır. An¬cak, bir hakkın nasıl kullanılması gerektiği yolunda Medeni Kanunumuz genel bir kural getirmiştir ki, bu kurala "objektif hüsniniyet" veya "dürüst¬lük kuralı" diyoruz. .
Objektif hüsnüniyet (iyiniyet) kuralı, bir hak sahibinin hakkını kullanırken' veya bir borçlunun borcunu yerine getirirken iyi ve doğru hareket etmesi, yani dürüst, namuslu, aklı başında,davranışının sonucunu bilen, orta zekalı her insanın benzer olaylarda takip edecek olduğu yolda hareket et¬mesi demektir. Bir hak, sahibi tarafından iyiye kullanıldığı sürece hukuk düzeni tarafından korunur. Hak sahibi hakkını kötüye kullanırsa, hukuk düzeni onu korumaz. ¬
Hakkın kötüye kullanılması demek, bir hakkın objektif hüsnüniyet kural¬larına apaçık derecede aykırı surette ve özellikle amacı dışında kullanıl¬mış olması ve bundan da başkalarının zarar görmüş veya zarar görme tehlikesiyle karşılaşmış bulunmaları demektir.
Hakkın korunması modern hukuk sistemlerinde devlet eliyle olmaktadır. Hak sahibi hakkının devlet eliyle korunması için dava açar. istisnai ola¬rak haklar bazen bizzat sahipleri tarafından da korunur. Örneğin meşru müdafaa ve zaruret halinde durum böyledir.
Hakkın korunmasında ispat sorunu da önem arzeder. Acaba bir davada iddiaları kim ispat edecektir? Buna "ispat yükü” denir. Medeni Kanunu¬muz aksi belirtilmedikçe taraflardan her birinin kendi iddiasını ispatla yü¬kümlü olduğunu belirtmiştir Ancak, iddiasını kanuni bir karineye dayan¬dıran kişiler yükünden kurtulur.

Hakkın Tanımı ve Türleri
Hakkın ne anlama geldiğini saptayabilmek ve tanımını yapabilmek
• Hak, hukuk düzeni tarafından kişilere tanınmış olan yetkilerdir. Her hak mutlaka bir hukuk kuralına dayandığı gibi, her hakkın mutlaka bir sahibi de vardır; sahipsiz hak olmaz. Hakkın türlerini ve bunlar arasındaki farklılıkları kavrayabilmek, hangi haklara sahip olduğumuzu ve bunları kimlere karşı ne şekilde ileri sürebileceğimizi
saptayabilmek ve bunlara örnekler türetebilmek.
• Haklar, doğdukları hukuk kuralına göre "kamu hakları" ve "özel haklar" şeklinde bir ayırıma uğrarlar. Kamu hakları, kamu hukukundan doğan haklardır. Kamu haklarını kendi aralarında "kişisel haklar", "sosyal ve ekonomik haklar" ve "siyasi haklar" olmak üzere üçe ayırırız. Özel haklar ise, özel hukuktan doğan haklar olup, mahiyetlerine, konularına, kullanılmalarına ve nihayet amaçlarına göre çeşitli türlere ayrılırlar. Bunlar içinde en önemli ayırım "mutlak haklar" "nisbi haklar" ayırımıdır. Mutlak haklar, herkese karşı ileri sürülebildikleri halde, nisbi haklar ancak belli bir kişiye veya kişilere karşı ileri sürülebilirler.

HAKKIN TANIMI VE TÜRLERİ


¬HAKKIN TANIMI VE TÜRLERİ
Hak; Hukuk düzeni tarafından şahıslara tanınmış yetkilerdir. Hakkın mahiyetini açıklamak için ortaya atılmış görüşler;
1. İrade Teorisi
2. Menfaat Teorisi
3. Hürriyet Teorisi
4. Karma Teori

I. KAMU HAKLARI (TEMEL HAKLAR)
A. Kişisel Haklar
B. Sosyal ve Ekonomik Haklar
C. Siyası Haklar

2. ÖZEL HAKLAR (MEDENİ HAKLAR)
A. Mahiyetlerine göre;
a. Mutlak Haklar
b. Nisbi Haklar
B. Konularına Göre;
a. Mamelek (Malvarlığı Hakları).
b. Şah,ıs Varlığı Hakları
C. Kullanımlarına göre;
a. Devredilebilen Haklar
b. Devredilemeyen Haklar
D. Gayelerine Göre;
a. Yenilik Doğuran Haklar
b. Alelade Haklar

KAMU HAKLARI (TEMEL HAKLAR): Şahıslarla devlet arasındaki ilişkiden yani kamu hukukundan doğan haklardır.
A. Kişisel Haklar; Kişilerin maddi ve manevi varlığıyla ilgili olan haklardır. Örneğin; Kişi dokunulmazlığı, özel hayatın gizliliği, din ve vicdan hürriyeti,düşünce hürriyeti, haberleşme hürriyeti, konut dokunul¬mazlığı, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı gibi.
B. Sosyal ve Ekonomik Haklar; Kişilerin sosyal ve ekonomik Faaliyetleri ile ilgili haklardır. Örneğin; Eğitim ve öğrenim hakkı, çalışma hakkı, dinlenme hakkı, grev ve lokavt hakkı, konut hakkı, sosyal güvenlik hakkı.
C.Siyasi Haklar; Devlet yönetimine ve siyasi kuruluşlara katılmaya yönelik haklardır. Örneğin; Seçme ve seçilme hakkı, dilekçe hakkı, siyasi parti kurma hakkı, vatandaşlık hakkı. .
Geçit Hakkı, Bir başkasının sahip olduğu gayrimenkul den geçme hakkı.
Üst Hakkı, Bir başkasının sahip olduğu gayrimenkul de inşaat yapma hakkı.
Sınırlı ayni haklar tasarruf yetkisi vermez. Kullanma yada yararlanma
yetkileri verir.
Gayrimenkul mükellefiyeti; Bir gayrimenkul malikinin bu malı dola¬yısıyla başkası lehine bir şey yapmaya veya vermeye mecbur kalmasıdır.
Rehin Hakkı; Sahibine, alacağını alamadığı takdirde borçluya ait malı sattırarak paraya çevirtmek suretiyle alacağını tahsil etme yetkisi verir. Rehin hakkı ikiye ayrılır;
1. Menkul Rehni: Menkul mallar üzerinde kurulur.
2. Gayrimenkul Rehni; İpotek, ipotekli borç senedi ve irat senedi olmak üzere üç türü vardır.
Gayrimaddi Mallar Üzerindeki Haklar;
Gayrimaddi mallar üzerinde sahiplerine tanınmış olan mutlak haklara fikri haklar denir.
Hikaye, roman, şiir,


İhtira sahibinin ya da mirasçılarının belli bir süre ile bu haktan yararlanmasına ihtira hakkı denir.
Gayrımaddi mallar arasında markalar da vardır. Örneğin; Grundig, Turyağ, Piyale....
Şahıslar Üzerindeki Mutlak Haklar;
İkiye ayrılır;
1. Kendi şahsı üzerindeki mutlak haklar; Buna şahsiyet hakkı denir,
2. Başkalarının şahsı üzerindeki mutlak haklar. Örneğin; Velayet hakkı, vesayet hakkı.
b. Nisbi Haklar; Herkese değil sadece belirli kişilere karşı ileri sürülebilen haklardır. Nisbi haklar borç ilişkisinden doğar. Alacaklı ve borçlu arasında ileri sürülebilen haklardır. Borç ilişkisi iki kişi arasında var olan ve taraflardan birinin diğerine karşı bir şey vermek, yapmak, ya da yapmamakla yükümlü kılan ilişkidir.
Borç üç kaynaktan doğar;
1. Hukuki İşlemler (Muameleler),
2. Haksız Fiiller,
3. Sebepsiz Zenginleşme.

ÖZET:
Hak, hukuk düzeni tarafından şahıslara tanınmış olan yetkilerdir. Her hak mutlaka bir hukuk kuralına dayandığı gibi her hakkın mutlaka bir sa¬hibi de vardır, sahipsiz hak olmaz. Haklar, doğdukları hukuk kurallarına göre "kamu hakları" ve "özel haklar" şeklinde bir ayırıma uğrarlar.
Kamu hakları, kamu hukukundan doğan haklardır. Kamu haklarını kendi aralarında "kişisel haklar", "sosyal ve ekonomik haklar" ve "siyasi haklar" olmak üzere üçe ayırırız.
Özel haklar ise, özel hukuktan doğan haklar olup, mahiyetlerine, konula¬rına, kullanılmalarına ve nihayet gayelerine göre çeşitli türlere ayrılırlar. Bunlar içinde en önemli ayırım :mutlak haklar" “nisbi haklar" ayırımıdır.
Mutlak haklar, herkese karşı ileri sürülebildikleri halde, nisbi haklar ancak belli bir şahsa veya şahıslara karşı ileri sürülebilirler.

HISIMLIK VE iKAMETGAH

HISIMLlK: Hısımlık, hakiki şahıslar arasında kan ve akdi bir bağ dolayısıyla meydana gelen yakınlık ilişkisidir.
TÜRLERİ: İki grupta toplanmaktadır.
a. Kan Hısımlığı: Bir kimse ile onun kendilerine kan bağıyla bağıl bulundu¬ğu kimseler arasındaki hısımlıktır. İkiye ayrılır:
A) USUL - FÜRU Hısımlığı: Birbirlerinin sulbünden veya sadrından gelen, yani birbirlerinden türeyen,şahıslar arasındaki hısımlıktır. Bu tür hısımlığa "düz çiz¬gi hısımlığıda denir.
B) Civar Hısımlığı: Birbirinin sulbünden gelmeyip de ortak bir sulbden ge¬lenler arasındaki hısımlıktır.
Kan hısımlığının derecesi nesillerin adedi ile belli olur.
b. Akdi Hısımlık: Kan bağından doğmayıp da bir sözleşmeden ileri gelen hısımlıktır. iki grupta incelenir:¬
A) Sıhri Hısımlık: Evlenme akdi dolayısıyla meydana gelen hısımlıktır. Ka¬rının anası, babası, kardeşleri, kardeş çocukları; büyük ana ve babaları ile kocas sıhri hısımdır. Bu Hısımlığa; kayın hısımlığı da denir.
B) Suni Hısımlılık: Evlat edinme akdi dolayısıyla meydana gelen hısımlık¬tır.

İKAMETGAH:
Şahısların, ülkenin belli bir yerinde oturduğu ve iş ilişkilerinin toplandığı yer ikametgahları olmaktadır.
TÜRLERİ: İkametgahın üç türü vardır.
a. iradi ikametgah: Bir kimsenin kendi isteği ile seçebileceği ikametgahtır. Bir yerin ikametgah sayılabilmesi için, her şeyden önce şahsın o yerde oturması ve ayrıca bunun yerleşme niyetiyle olması gerekir.
b. itibari İkametgah: iradi bir ikametgahı bulunmayan şahıslar hakkında söz konusu olur.

c. Kanuni ikametgah: Bazı şahıslar hakkında bizzat kanunun tayin ettiği ikametgahtır. Kanuni ikametgahı olan şahıslar evli kadınlar, küçükler ve vesayet altındakilerdir.

İKAMETGAHIN TABİ OLDUĞU İLKELER
1. ikametgahın gerekliliği: Herkesin mutlaka bir ikametgahının bulunması gerekir.
2. ikametgahın tekliği ilkesi: Herkesin ancak bir tek ikametgahı bulunabilir.


HÜKMİ ŞAHSİYET

Hükmi Şahsiyet, belli bir gayeyi gerçekleştirmek üzere bağımsız bir varlık halinde teşkilatlanmış olup, haklara ve borçlara sahip olma iktidarı hukuk düzenince tanınmış bulunan şahıs ve mal topluluklarıdır.

TÜRLERI:
1) Bünyelerine göre: iki grupta toplanmaktadır.
a. Şahıs Toplulukları: Şahısların bir araya gelmelerinden doğan tüzel kişiliktir. Dernekler, şirketler, belediyeler bu gruba girerler.
b. Mal Toplulukları: Belli bir malı ya da malları, gerçekleştirmek istedikleri, gayeye adamalarından meydana gelen hükmi şahıslardır. Vakıflar ve kamu kurumları bu niteliktedir.

2. Tabi oldukları hukuka göre:
a. Özel Hukuk Hükmi Şahısları: Özel Hukuka tabi olan şahıslardır. Bu türhükmi şahıslar diğer şahıslarla olan ilişkilerinde eşit durumdadırlar. Bunlar şahısla¬rın iradeleriyle kurulurlar ve yine kendi iradeleri ile feshedilebilirler. Bunlar iktisadi gaye güden hükmi şahıslar (Şirketler) ve gayri iktisadi gaye güden hükmi şahıslar. (dernekler) olarak ikiye ayrılırlar.
b.Kamu Hukuku Hükmi Şahısları: Bunlar bir kanunla kurulurlar ve özel hukuk hükmi şahısları gibi kendilerini feshedemezler. Bunlar şahıs topluluğu niteliğindeki kamu idareleri ve mal topluluğu niteliğindeki kamu kurumları olarak ikiye ayrılırlar.

HÜKMİ ŞAHSİYETİN BAŞLANGICI:
Türk Hukukunda üç sistem bulunmaktadır.
1. Dernekler hakkında "Serbest Kuruluş Sistemi" geçerlidir.
2. Milletler arası Derneklerde "İzin'Sistemi" geçerlidir. izni verecek makam Bakanlar Kurulu'dur,
3. Vakıflar ve şahıs şirketleri bakımından ise "Tescil sistemi" geçerlidir.

HÜKMİ ŞAHSİYETİN EHLİYETLERİ:

1. Hak Ehliyet: Hükmi Şahıslar, insanlara has olandan başka her hakka sahiptirler.
2. FiiI ehliyeti: Hükmi şahısların mı ehliyeti kanuna ve tüzüklerine göre lü¬zumlu organlara sahip oldukları andan itibaren başlar.
HÜKMİ ŞAHSİYETİN SONA ERMESİ: iki grupta toplanmaktadır.
A. İnfisah (Dağılma): Bir derneğin hükmi şahsiyetinin belli hallerde her¬ hangi bir işleme veya karara gerek olmaksızın, kendiliğinden sona ermesidir. infisahı gerektiren haller şunlardır;
- gayenin gerçekleşmesi
- kuruluş gaye ve şartların kaybedilmesi
- sürenin geçmiş olması
- yönetim kurulu kuramayacak hale gelme
- aciz hale düşme
- üstüste iki olağan genel kurul toplantısının yapılamaması
- ilk genel kurul toplantısının yapılmaması

B. FESİH (Dağıtılma)
- Kendi Yetki Organının Kararıyla
- Yargısal Bir Kararla
- idari Bir Kararla

SONA ERMENİN SONUÇLARI: Hükmi şahsiyet sona erince "malların tasfiyesi" işlemine girişilir. Yani alacakları tahsil edilerek, borçları ödenir.
Fesih, kendiliğinden dağılma veya kapatılmanın kesinleştiği tarihte başlar.

HUKUKUN KAVRAMI

Hukuk, sosyal hayatı düzene bağlayan kuralların maddi müeyyide ile desteklenmiş olanlarıdır.
Toplumsal yaşamın düzen ve güven havası içerisinde akıp gidebilmesi için hukuk gereklidir.
Sosyal hayatı düzenleyen kurallara uygun davranılmadığı takdirde karşılaşılacak tepkiye müeyyide denir. Din, Ahlak ve Görgü Kurallarının Müeyyidesi (Yaptırımı) = Manevidir. Hukuk Kurallarının Müeyyidesi (Yaptırımı)=Maddidir.

Sosyal hayatı düzenleyen kurallar şunlardır:
1. Din kuralları
2. Ahlak kuralları
3. Görgü kuralları
4. Hukuk kuralları

1. Din Kuralları : Allah Tarafından peygamberler vasıtası ile bizlere ulaştırılmış bulunan emir ve yasaklardan oluşur.
Örneğin: Kötü söz söylememek. Din kurallarına uyulmaması halinde karşılaşılacak tepki MANEVI niteliktedir.. Bu ise "GÜNAHKAR OLMA" ve "AHİRETTE TANRl'NIN ÖN GÖRDÜĞÜ CEZAYA MAHKÜM OLMA" şeklinde ortaya çıkar.

2. Ahlak Kuralları: İnsanların birbirleriyle olan ilişkilerini düzenleyen kurallardır. Şahısların: "BİZZAT KENDİ NEFİSLERİNE" karşı nasıl davranması gerektiğini gösteren ahlak kurallarına subjektif ahlak kuralları denir. Örneğin: Yalan söylememek, iyi hisler beslemek, kötü insan olmamak.
Şahısların başkaları ile olan ilişkileri ve davranış biçimlerini düzenleyen ahlak kurallarına Objektif ahlak kuralları denir. Örneğin: Yoksul bir kimseye yardım etmek, başkasının malına, canına ve namusuna göz dikmemek.

Müeyyide (yaptırım) herhangi bir kuralın koymuş olduğu emir ve yasaklara uygun şekilde hareket etmeme halinde karşılaşılacak olan tepkidir.
Müeyyide türleri ise şunlardır;
1. Ceza
2. Cebri İcra
3. Tazminat
4. Hükümsüzlük
5. İptal

HUKUK KURALLARININ ÖZELLİĞİ

1. Ceza: Örneğin; Ölüm cezası, ağır hapis cezası hafif hapis, kamu hizmetlerinden mahrumiyet, meslek ve sanatın geçici olarak tatil edilmesi.
Bazı cezalara ise Disiplin Cezaları denir.

2. Cebri İcra: Örneğin; A'ya olan 500 Milyon TL. Borcunu öde¬meyen B bu borcu mahkemenin vereceği karar neticesinde hala ödemezse devletin 'bir organı olan İcra Dairesi tarafından cebri icra yolu ile ödemek zorundadır.

3. Tazminat: Bir kimse haksız fiil yoluyla bir başkasına zarar verirse maddi ve manevi tazminata mahkum edilir.
Yani haksız fiilin müeyyidesi tazminattır.

4. Hükümsüzlük: Bir hukuki işlemi kanunun istediği şekilde yapma¬mak o hukuki işlemin hükümsüzlüğünü meydana getirir. Yani bu durumda ortaya çıkan müeyyide hüküınsüzlüktür. Hükümsüzlüğün çeşitli tür ve dereceleri vardır.

a. Yokluk: Örneğin; Resmi evlendirme memuru huzurunda yapıl¬mayan bir evlenme "YOKLUK" müeyyidesine tabidir.
b. Butlan: Örneğin; Bir akıl hastasının yapmış olduğu evlenme ise "BUTLAN" müeyyidesine tabidir. Bu durumda savcı veya herhangi bir ilgilinin müracaatı üzerine evlilik mahkemece iptal edilir. BUTLAN: Hükümsüz, geçersiz demektir.
c. Tek Taraflı Bağlamazlık: Buna karşılık mümeyyiz bir küçüğün, Örneğin; 15 yaşındaki bir çocuğun anne ve babasının iznini almaksızın yapmış olduğu bir satış sözleşmesi "TEK TARAFLI BAĞLAMAZLIK" müeyyidesine tabidir. Bu sözleşme 15 yaşındaki çocuğu bağlamaz iken diğer tarafı bağlayacaktır. Ancak çocuğun anne ve babası "İCAZET (Onay)" vennez ise sözleşme her iki taraf için de hükümsüz olacaktır.
5. İptal: Hukuka aykırı bir şekilde yapılmış olan "İDARİ İŞLEMİN" iptali istenir. Yani devlet tarafından yapılan hukuka aykırı idari işlemlerin karşılaşacakları tepki iptal müeyyidesidir. İptal müeyyidesinde bir taraf devlettir. Örneğin: Bir kamu kurumu çalışanı haksız şekilde işten çıkartılırsa, tayini yapılırsa bu kişiler yapılan idari işlemin iptalini mahkemeden talep ederler. Ya da bir yüksek öğretim kurumunun yetkili kurulu bir öğrencinin hukuka aykırı biçimde sınavlara girmesine engel olursa, belediye arsasına inşaat yapacak olan vatandaşa haksız olarak inşaat izni vermezse bunların müeyyidesi iptaldir.

Hukukun Sistemi: Mahiyetleri ve Özellikleri itibariyle birbirinden farklı olan çok çeşitli hukuk kurallarının bir tertibe, bir tasnife tabi tutulmasına hukukun sistemi adı verilir.
Roma Hukuku 2'ye ayrılır.
1. Özel Hukuk: Eşit şahıslar arasındaki ilişkiyi düzenler.
2. Kamu Hukuku: Devlet ile şahıs veya devlet ile başka devlet arasındaki ilişkiyi düzenler.
Bir hukuki ilişkinin kamu hukuku veya özel hukukun uygulama alanı içine girdiğini tespit edilmesinde dikkat edilecek kriter (ölçü) devletin bu ilişkiye hangi sıfatla katıldığıdır. Yani şayet devlet bu ilişkiye "üstün bir otorite", "kamu kudreti" sahibi olarak katılıyorsa bu ilişki kamu hukukuna dahildir. • Karaborsacılık yapan bir tüccar mesleğini yürütmek¬ten 3 ay süreyle yasaklanmış ise, ne tür bir müey¬yide ile karşılaşmıştır?
Ceza
-Hükümsüzlüğün, yokluk, butlan ve tek taralfı bağ¬lamazlık olmak üzere 3 türü vardır. Ayrıca butlan da, mutlak butlan ve nisbi butlan olmak üzere ikiye ayrılır.

-Hukuk kurallarına aykırı biçim¬de yapılmış olan İdari İşlemler, yargı organlarınca hangi müeyyideye tabi tutulur?
İptal
İdari makamların bireye haksız yere uyguladığı işlemler, yargı organlarınca iptal edilir.

-Alacaklının icra dairesi vasıtasıyla, bir kişinin mallarını haczetmesine ne denir?
Cebri icra

Bir kanun hükmünü yerine getirmeyenler, bu kuralı cebri icra yoluyla yerine getirmeye zorlanırlar.


ÖZET:
Hukuk kuralları maddi müeyyideli, yani uyulması zorunlu kurallardır. Hukuk kurallarına uymayanlar, diğer sosyal kurallardan farklı olarak bir takım maddi müeyyidelerle karşılaşırlar. Bu maddi müeyyideler bazen Ceza biçiminde. bazen cebri icra, yani zorla yaptırma biçiminde, bazen verilen maddi veya manevi zararın ödetilmesi (tazminat) biçiminde ortaya çıkarlar. aynı şekilde, hukuk kurallarına uymamanın sonucu, bazen yapıIan hukuki işlemlerin hükümsüzlüğü, bazen de o işlemin ortadan kaldırılması biçiminde gerçekleşir.
Hukukun sistemi denilince, mahiyetleri ve özellikleri bakımından birbirlerinden çok farklı olan çeşitli ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarının bir tertibe, bir düzene tabi tutulması anlaşılır. Böylece az çok birbirine benzeyen ilişkileri düzenlemekte olan hukuk kuralları bir isim altında bir ara_ toplanmış olur. Hukuk, birisi Kamu Hukuku, diğeri Özel Hukuk olmak üz re başlıca iki ana gruba ayrılmaktadır.
Bir şahıs ile diğer bir şahıs arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarına "özel hukuk"; bir şahıs ile Devlet, veya bir Devlet ile diğer bir Dev arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarına da "kamu hukuku" denir. HUKUKUN KAYNAKLARI
1. Yazılı Kaynaklar (Asli kaynaklar) (Mevzu Hukuk = Mevzuat) a. Kanunlar
b. Kanun Hükmünde Kararnameler
c. Tüzük (Nizamname)
d. Yönetmelik (Talimatname)

2. Yazısız Kaynaklar (Tali=ikincil Kaynaklar) Örf ve adet hukuku a. Özel örfve adet hukuku (Örneğin; Paftos, örfü belde, ticari örf ve adetler)
b. Genel örf ve adet hukuku(Örneğin ortakçılık, yarıcılık)

3. Yardımcı Kaynaklar
a. Kazai İçtihatlar
b. İlmi İçtihatlar
1. YAZILI KAYNAKLAR
A. KANUNLAR; Genel, sürekli ve soyut hukuk kurallarına kanun denir. Kanun anayasanın yetkili kıldığı organ tarafından çıkarılır.
Kanunu çıkaran organa yasama organı denir.
KANUN TASARISI (LAYİHASI); Bakanlar kurulunun (hükümettin) meclise sunduğu kanun projesine denir.
KANUN TEKLİFİ; Milletvekillerinin meclise sunduğu kanun
projesine denir.
TBMM tarafından kabul edilen kanunları Cumhurbaşkanı 15 gün içerisinde yayımlar.
Cumhurbaşkanı yayımlanmasını uygun bulmadığı kanunları bir daha görüşülmek Üzere meclise geri gönderir. Şayet meclis yine kabul ederse Cumhurbaşkanı yayımlamak zorundadır. CUMHURBAŞKANI BÜTÇE KANUNLARINI GERİ GÖNDEREMEZ.
Kanunlar Başbakanlık tarafından çıkartılmakta olan resmi gazetede yayınlanır.

Kanunların hangi tarihte yürürlüğe gireceği genellikle kendi metin¬lerinde belirtilir. Kanun kendi metninde yürürlük tarihini göstermemişse resmi gazetede yayınlandığı tarihten itibaren 45 gün içerisinde yürürlüğe girer.
Kanunların genel olması demek; aynı durumdaki tüm kişileri ve olayları kapsamına alması demektir.
Kanunların sürekli olması demek; yürürlüğe girdikten sonraki tüm olaylar için uygulanması demektir.
Kanunların yazılı olması demek; yazılı olmasıdır.
TBMM tarafından onaylanmış milletler arası anlaşmalarda kanun sayılır.
Kanunlar anayasaya aykırı olamaz. Buna anayasanın üstünlüğü ilkesi denir.
Kanunların anayasaya uygun olup olmadığının denetimi iki yönden yapılır. Siyasal denetim ve yargısal denetim. Siyasal denetimi meclis, yargısal denetimi anayasa mahkemesi yapar.

C. TÜZÜKLER (NİZAMNAME)
Kanunların nasıl uygulanacağını gösterir. Danıştay incelemesinden geçirilir, Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılır ve cumhurbaşkanı tarafından imzalanır, resmi gazetede yayınlanır. Tüzüklerin iptaline ilişkin davalara Danıştay bakar.

D. YÖNETMELİK (TALİMATNAME)
Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzel kişilerinin kendi görev alanlarını ilgilendiren kanun ve tüzüklerin uygulanmasını göstermek üzere çıkardıkları kurallardır. Her yönetmelik resmi gazetede yayımlanmaz. Hangi yönetmeliklerin yayımlanacağı kanunlarda belirtilir.
Yönetmeliğin iptali için Danıştay da dava açılır.

2. YAZISIZ KAYNAK=TALİ KAYNAK (ÖRF VE ADET HUKUKU) Yazısız hukuk kurallarıdır. Üç unsuru vardır.
Bunlar;
1. Maddi Unsur; Devamlılık ve tekrarlanmadır. Bu nedenle MODA ÖRF ADET HUKUKU OLAMAZ
2. Manevi Unsur; Kurala duyulan genel inanıştır.
3. Hukuki Unsur; Hukuki müeyyidedir.

Hakim ilk önce kanunu uygular. Eğer kanunda hüküm ikinci olarak yoksa örf ve adeti uygular.
Örf ve adet hukuku, genel örf ve adet hukuku ve özel örf ve adet hukuku olmak üzere ikiye ayrılır.
Genel örf ve adet hukuku; ülkenin her yerinde bilinir ve uygulanır. İki örneği vardır; 1. Ortakçılık ve 2. Yarıcılık. 1. Ortakçılık; Ürün veren hayvanların bakımını bir başkasına bırakması ve buna karşılık ortakçı denilen bu kişinin de kendisine bırakılan hayvanların sağladığı ürünlerin bir kısmını kendisinde tutmasıdır. 2. Yarıcılık; Toprak ürününün paylaşımı.
Özel örf ve adet hukuku; Ülkenin bir yöresinde uygulanır. Örneğin Paftos; başkasına ait arazi üzerinde bağ yetiştirme, örfü belde; başkasına ait arazi üzerinde bina yapma.

ÖZET:

Hukukun kaynakları denilince “hukuku doğuran kaynaklar" ve "hukuku bildiren kaynaklar hatıra gelir.
Hukuku doğuran kaynaklar, hukuk kurallarının nasıl ve ne suretle mey¬dana geldiklerini, nereden çıktıklarını ifade eder. Hukuku bildiren kay¬naklar ise, hukuk kurallarının hangi şekillerde göründüklerini gösteren kaynaktır ki bunlara "hukukun şekli kaynakları" denir.
Hukukun şekli kaynaklarını "yazılı kaynaklar" ve "yazısız kaynaklar" biçi¬minde bir ayırıma tabi tutarız. Bunlara "yardımcı kaynaklar"ı da ekleyebi¬Iiriz. Yazılı kaynaklar; kanunları kanun hükmünde kararnameler, tüzükler ve yönetmeliklerden oluşur. Yazısız kaynağı ört ve adet (gelenek) huku¬ku teşkil eder. Yardımcı kaynaklar ise ilmi içtihatlar (doktrin) ile kaza-i (yar¬gısal) içtihatlardan ibarettir. KAMU HUKUKUNUN DALLARI

Kamu hukukunun en önemli özelliği devletin üstün durumda olma¬sıdır.

KAMU HUKUKU
1. Anayasa Hukuku
2. idare Hukuku
3. Ceza Hukuku
4. Yargılama Hukuku
5. Devletler Umumi Huk
6. Vergi Hukuku
7. İş Hukuku olmak üzere 7 kısma ayrılmaktadır.

1-) ANAYASA HUKUKU:
Türkiye Cumhuriyetinin 1982 tarihlidir. Bu anayasa 12 Eylül 1980 harekatından sonra oluşan Danışma Meclisince hazırlanmıştır. Anayasaya son şeklini Milli Güvenlik Konseyi vermiştir. 7 Kasım 1982 tarihinde halk oylamasına sunulmuş ve kabul edilmiştir.
Anayasamız bir başlangıç ve buna ilaveten (bunun haricinde) 7 kısım¬dan oluşmaktadır. Toplam 177 asıl madde ve 16 geçici maddesi vardır.

ANAYASANIN TEMEL İLKELERİ

1. İnsan Haklarına Saygılı Devlet ilkesi
2. Atatürk Milliyetçiliğine Bağlı Devlet ilkesi
3. Demokratik Devlet ilkesi
4. Laik Devlet ilkesi
5. Sosyal Devlet ilkesi
6. Hukuk Devleti ilkesi olmak üzere toplam 6 temel ilkeye dayanmaktadır.

1. insan Haklarına Saygılı Devlet İlkesi
İnsan Haklan Evrensel Bildirgesi Birleşmiş Milletler Genel KurullU1da 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilmiştir ve 30 maddeden oluşmaktadır.

2. Atatürk Milliyetçiliğine Bağlı Devlet İlkesi
Atatürk milliyetçiliği.ırk ,din, dil ayrımı yapmaksızın Türk vatan ve milletinin bölünmez bir bütün olduğu, Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkesin Türk sayılması gerektiği temel inancına dayan¬maktadır.
Anayasamızın 66. maddesi Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür demek suretiyle din, dil ve ırk farkı gözetmeksizin herkesi Türk saymıştır. Bu madde Atatürk milliyetçiliğinin bir yansımasıdır.

4. Laik Devlet İlkesi
Osmanlı devleti teorik bir yapıya sahipti.
Laiklik, dinsizlik, ahlaksızlık, dine ve Allaha karşı olmak demek

Anayasanın 24. maddesinde herkes vicdan ve dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir ilkesi ile de teminat altına alınmıştır.

5. Sosyal Devlet ilkesi

Sosyal devlet ilkesini gerçekleştirecek iki önlem vardır.
Bunlar;
1- Ulusal gelirin toplum bireyleri arasında adaletli bir biçimde dağıl¬masını sağlayacak mali, iktisadi önlemleri almak (GELİRİN ADALETLİDAĞILIMI)
2- Vatandaşlara insan haysiyetine yakışır asgari bir yaşayış düzeyi sağlayabilmek için gerekli sosyal yardım önlemlerini almak ve geliştirmek. (SOSYAL YARDIM)
Anayasamızda sosyal devlet ilkesinin gerçekleşmesini sağlamak için çeşitli ilkelere yer verilmiştir. Örneğin ailenin korunması, topraksız çift¬çilerin topraklandırılmaları, çalışanların sosyal ve ekonomik önlemlerle korunması, adaletli bir ücret rejiminin uygulanması, herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olması.


6. Hukuk Devleti İlkesi
Hukuk devleti vatandaşlara temel hak ve hürriyetleri tanıyan ida¬renin ve idare makamlarının hukuka bağlılıklarını sağlayarak vatandaş¬larına hukuki güvenlik sağlayan devlettir.

Hukuk devleti ilkesi için şu hususların gerçekleşmesi gerekir.
Hukuk devleti ilkesinin unsurları;
ı. Temel hak ve hürriyetler güven altında bulunmalıdır; Temel hak ve hürriyetler ancak kanunla sınırlanabilir.
2. Kanunların ve Kanun Hükmünde Kararnamelerin Anayasaya uygunluğu sağlanmalıdır; Bu görev anayasa mahkemesine verilmiştir. Anayasa mahkemesi kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve TBMM meclis içtüzüğünün anayasaya uygun olup olmadığını denetler, anayasaya aykırı hükümlerin tamamını yada bir kısmını iptal eder.
3. İdarenin hukuka bağlılığı sağlanmalıdır. Anayasamıza göre idarenin her tür eylem ve işlemine karşı yargı yolu açıktır. Bu hüküm ile yönetimde keyfiliği önlemek istemiştir.

1. YASAMA ORGANI
2. YÜRÜTME ORGANI
A-) CUMHURBAŞKANI
B-) BAKANLAR KURULU
3. YARGI ORGANI

1. YASAMA ORGANI: Yasama Organı TBMM'dir.
TBMM genel oyla seçilen 550 milletvekilinden oluşur. 30 yaşını doldurnuş her Türk milletvekili seçilebilir. Seçimler 2Yılda bir yapılır.

2. YÜRÜTME ORGANI
a-) Cumhurbaşkanı;
Cumhurbaşkanı TBMM tarafından seçilir. Cumhurbaşkanı seçile¬cek kişilerin 40 yaşını doldurmuş olmaları ve yüksek öğrenim yapmış olmaları gerekir. 7 yıllık bir süre için seçilir. Bir kimse iki defa cum¬hurbaşkanı seçilemez.
Cumhurbaşkanı sorumsuzdur. Ancak vatana ihanet ile suçlanabilir.
Bunun haricinde suçlanamaz.
b-) Bakanlar Kurulu;
Bakanlar kurulu başbakan ve bakanlardan oluşur. Başbakan cumhur¬başkanı tarafından TBMM üyeleri arasından atanır. Bakanlar başbakanca seçilir ve cumhurbaşkanınca atanır. Bakanlar meclis dışından da seçile¬bilirler. Başbakanın meclis içinden seçilmesi gerekir.


3. YARGI ORGANI
Anayasaya göre yargı yetkisi Türk Milleti adına bağımsız mahkeme¬lerce kullanılır. Hakimler görevlerinde bağımsızdırlar.
Hakimler azlolunamaz, kendileri istemedikçe anayasada gösterilen yaştan önce (65) emekliye ayrılamaz, aylıklarından yoksun bırakılamaz. Mahkemelerin kurulması, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.
Yargı organlarının yüksek mercileri Yargıtay, Danıştay, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi, Askeri Yargıtay, Uyuşmazlık Mahkemesi, Sayıştay, Anayasa Mahkemesidir.
Yargı organları ile ilgili bir kuruluş da Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruludur. Bu kurulun başkanı Adalet bakanıdır. Bu kurul hakimlerin özlük işleri hakkında kesin karar verir.

2-) İDARE HUKUKU İdare terimi hukuki açıdan iki Biri idare işlerini gören teşkilat hizmeti ve faaliyetleridir.

İDARI TEŞKİLAT
Genel idare ve mahalli idare olmak üzere iki kısımdan oluşur.

1) Genel İdare
Genel idare bütün ülkeyi kapsamakta olup merkez teşkilatı ve taşra teşkilatı olmak üzere ikiye ayrılır.
a-) Merkez Teşkilatı
Cumhurbaşkanı, Bakanlar Kurulu ve bu kurulun üyeleri en önde gelir.
b-) Taşra Teşkilatı
Ülke yönetimi iller ve ilçelere ayrılır. İl idaresinin başında vali, ilçe idaresinin başında kaymakam bulunur. Her ilde her bakanlığın temsilcisi olarak birer müdür bulunur. (Milli Eğitim Müdürü, Sağlık Müdürü, Sanayi ve Ticaret Müdürü gibi).

2-) Mahalli İdareler
Mahalli idareler İl özel idareleri, Belediye İdareleri ve Köy idareleri
olmak üzere üç gruptan oluşur.
Mahalli idarelerde yerinden yönetim ilkesi hakimdir. Mahalli idareler kamu hukuku hükmi (tüzel) şahıslarıdır ve kanunla düzenlenirler. Seç¬menler tarafından seçimle oluşturulur.

İl özel idaresinin organlarından olan il genel meclisi üyeleri, belediye idaresinin organları olan belediye başkanı ve belediye meclisi üyeleri, köy idaresinin organı olan muhtarlar ve köy ihtiyar meclisi üyeleri seçimle işbaşına gelir.

İDARİ PERSONEL
Kamu hizmetlerinin gerektirdiği asli ve sürekli görevleri yapmak üzere atanan kişiye memur denir. Memurların özlük işleri kanunla düzen¬lenir. Bununla ilgili kanun 657 sayılı devlet memurları kanunudur.

İDARİ İŞLEMLER
İdarenin hukuki işlemleri idari işlem ve idari sözleşme olarak iki gruba ayrılır.
İdari işlem idare tarafından yapılan tek taraflı bir işlemdir. İdari işlemler de yapıcı ve belirtici olmak üzere iki kısımda incelenir. Yapıcı işlem tüzük ve yönetmelik çıkarma, belirtici idari işlemler ise diploma düzenleme, vergi tahakkuk ettirme gibi.
İdari sözleşmeye örnek; Maden Kanununda düzenlenen madenlerle ilgili işletme imtiyazı.

3-) CEZA HUKUKU
Suç teşkil eden eylemleri ve bu eylemlere verilecek cezaları düzenler. Ceza Hukukunun kaynağı 1926 tarihli Türk Ceza Kanunudur.
Ceza Hukukunun temel ilkesi kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesidir.
Suçlar ve cezalar mutlaka kanunla belirlenir.

SUÇUN UNSURLARI
Suç; Kanunun ceza tehdidi ile yasaklamış olduğu fiildir.
Suçun üç unsuru vardır;
1-) Kanuni Unsur (Tipiklik),
2-) Maddi Unsur (Hareket);
a-) İcra (Yapma),
b-) İhmal (Yapmama),
3-) Manevi Unsur (Kusurluluk)
a-) Kast
b-) Taksir

1-) Kanuni Unsur
Fiilin ceza kanununda yazılı olan tanıma uygun olmasıdır. Bu unsura tipiklik de denilmektedir. Bu unsur kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesinin bir sonucudur.

2-) Maddi Unsur
Harekete dayanır. Maddi Unsur da kendi içerisinde ikiye ayrılır;
a-) İcra (Yapmak); Hırsızlık suçu, menkul bir malın bir yerden alınmasıyla işlendiği yani bir yapmayı gerektirdiği için icra-i bir suçtur.
b-) İhmal (Yapmamak); Örneğin geçit bekçisinin tren yolunu kapatması, hemşirenin öldürmek istediği hastaya ilaç vermemesi gibi.

3-) Manevi Unsur
Fiilin kusurlu bir irade tarafından yaratılmış olmasıdır ki buna kısaca kusurluluk denilmektedir. Kusurluluk kendi içerisinde ikiye ayrılır;
a-) Kast; Kanunun suç saydığı bir eylemi bilerek ve isteyerek işlernek iradesidir. Bilmek ve istemek kast unsurunun özetidir. Kanunu bilmek mazeret sayılmaz ilkesinin sonucudur.
b-) Taksir; Hukuka aykırı sonucu g örmek fakat istememektir. Kasttan sonucun istenmesi olması ile ayrılır.

CEZA VE CEZA EHLİYETİ
Ceza; Suçun karşılığı olarak öngörülen müeyyidedir.
Cezanın iki amacı vardır;
1-) Suçlunun ıslahı
2-) Suç işlemeyi önlemek.
Ceza Ehliyeti; İşlenen suç nedeniyle kişinin cezalandırılıp cezalan¬dırılmayacağını ifade eder.
Akıl maluliyetine (hastalığına) tutulmuş olan kimseye ceza verilmez. Tam ehliyetsizler; 0-11 yaş arası ceza yok.
Tam olmayan ehliyetliler;
1 -) 11-15 yaş arası grubu kapsar
a-) 11-15 yaş arasındaki kişi suç işlediğini bilincinde ise ceza verilir fakat indirim yapılır.
b-) Suç işlediğinin bilincinde değilse ceza verilmez.
2-) 15-18 yaş arası grubuna indirimli ceza uygulanır.
Tam Ehliyetliler; 18 yaşını bitiren herkes tam ehliyetlidir. Sağır ve dilsizler bakımından tam ehliyet 24 yaşın bitirilmesi ile başlamaktadır.

4-) YARGILAMA HUKUKU
Yargı hukuk kurallarının bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından dava konusu olaya uygulanmasıdır. Dört çeşit yargıdan bahsedilir. Türk Yargı Sistemi;
1-) Anayasa yargısı (Anayasa Mahkemesi)
2-) İdari Yargı (Danıştay)
3-) Askeri Yargı (Askeri Yüksek İdare Mahkemesi ve Askeri Yargıtay)
4-) Adli Yargı (Yargıtay)
a-) Medeni Yargı
b-) Ceza Yargısı
Adli yargı, medeni yargı ve ceza yargısı olmak üzere iki kısma ayrılır.

Yargılama Hukuku da buna uygun olarak medeni yargılama hukuku ve ceza yargılama hukuku olmak üzere ikiye ayrılır.

MEDENI YARGILAMA HUKUKU
Medeni yargı özel hukuk alanında ortaya çıkan uyuşmazlıkların mahkemece çözüme bağlanmasında takip edilecek usul ve esasları
düzenler. Medeni Yargılama Hukuku Özel Hukuk kapsamına girer.

Medeni Yargılama Hukukunun Kaynağı 1927 tarihli Hukuk Usulü Muhakemeler Kanunudur.

1-) Hüküm Mahkemeleri
Hüküm mahkemelerine İlk derece mahkemesi de denir. Hüküm (ilk derece) mahkemeleri ikiye ayrılır;
1-) Asliye Hukuk Mahkemesi
2-) Sulh Hukuk Mahkemesi
Her ilçede bir asliye hukuk mahkemesi bulunur. Asliye hukuk mah¬kemeleri tek hakimlidir. Ticaret mahkemeleri üç hakimlidir.
2-) Denetim Mahkemesi
Denetim Mahkemesi (kontrol=temyiz) Yargıtaydır. İlkderece mahke¬melerini Yargıtay denetler.

Medeni Yargılama Hukuku ikiye ayrılır.

1-) Çekişmeli Yargı (Nizalı Kaza)
2-) Çekişmesiz Yargı (Nizasız Kaza)

1-) Çekişmeli Yargı: Bu yargıda iki taraf arasında uyuşmazlık vardır. Bu uyuşmazlığın çözümü için yargıya başvurulur yani dava açılır, Örneğin bir tarla üzerinde iki kişinin aynı anda mülkiyet iddiasında bulunması ya da karı koca arasında varolan şiddetli geçimsizlik sebebiyle mahkemeye müracaat edilmesi.

Mahkemeye başvuran tarafa davacı,diğer tarafa (kendisine dava açılan tarafa) davalı denir.

Dava, dava dilekçesi ile açılır.

Üç çeşit dava vardır; 1-) İfa Davası, 2-) Tesbit Davası, 3-) İnşa-i Dava.

2-) Çekişmesiz Yargı; Zıt menfaatlere sahip iki taraf ve bunlar ara¬sında bir çekişme, anlaşmazlık yoktur. Ferdi menfaatleri korumak için alınacak tedbirleri kapsar. Örneğin; Akıl hastasına vasi tayin etme, evlat edinmeye izin alma, küçüğün kazai rüştüne karar verme, vakıfların mahkeme siciline tescili.

CEZA YARGILAMA HUKUKU
Ceza hukuk alanında mahkemelerin uygulayacakları yöntem ve esasları belirlemektedir. Temel Kanun i 929 tarihli Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunudur.
Medeni yargılamada davayı davacı açarken ceza yargılamasında dava savcılık tarafından açılır. Savcı tarafından açılan bu davaya kamu davası denir. Savcı devlet adına ceza davası açar.

Ceza yargılama hukuku mahkemeleri;
1-) Sulh Ceza Mahkemesi( Tek Hakimli)
2-) Asliye Ceza Mahkemesi( Tek Hakimli)
3-) Ağır Ceza Mahkemesi( Üç Hakimli)
Denetim mahkemesi ise Yargıtay dır.
Sulh ceza mahkemesi savcı hazır olmadan davaya bakabilir.
Ancak asliye ceza mahkemesi ile ağır ceza mahkemesinde savcının hazır olması bulunması gerekir.
Mahkumiyet kararından önce kişinin hürriyetinin kısıtlanmasına tutuklama (tevkif) denir.
İCRA VE İFLAS HUKUKU
Medeni yargılama hukukunun bir parçasıdır ve onu tamamlar. Borcunu ödemeyen kişilerin mallarının devlet organları vasıtasıyla zorla elinden alınarak satılmasını ve alacaklının alacağının ödenmesini düzenler. Bu amaçla kendisine başvurulan organa icra dairesi denir.
İcra dairelerinin kararlarına karşı başvurulacak makama icra tetkik mercii adı verilir.
Eğer icra takibi bir mahkeme kararına dayanıyorsa buna ilamlı takip denir. icra takibi mahkeme kararına dayanmıyorsa buna ilamsız takip denir.
İflas; Kural olarak tacirler iflas eder. İflasın açılmasıyla birlikte borçlu müflis adını alır. İflas eden kişinin mallarının meydana getirdiği bütüne iflas masası denir.

5. DEVLETLER UMUMİ HUKUKU
Devletler ile devletlerin ve devletler ile uluslararası kuruluşların ilişkilerini düzenler. Bu hukuk dalına milletlerarası hukuk da denir.
Bir devletin kendi ülkesindeki vatandaşlar arasındaki ilişkileri düzen¬leyen hukuka iç hukuk, bağımsız bir devlet ile diğer bir devletin ya da uluslararası kuruluşun ilişkilerini düzenleyen hukuka da dış hukuk denir.
Devletler Umumi Hukukunun Kaynakları şunlardır;
1-) Antlaşmalar,
2-) Milletlerarası Teamül (Yazısız kural, davranış kuralı)
3-) İçtihatlar (Mahkeme Kararları)
4-) Doktrin (Konu ile uğraşan bilim adamlarının görüşleri)

6. VERGİ HUKUKU
Vergi Hukukunda üç ilke vardır;
1-) Genellik
2-) Adalet
3-) Kanunilik

1-) Vergide Genellik; Vatandaşlar arasında ayrım yapmaksızın herkesin vergi yükümlüsü olmasını ifade eder.
2-) Vergide Adalet; Herkesten maddi gücüne göre vergi alınmasını ön görür.
3-) Vergide Kanunilik; Vergi ve buna benzeyen mali yükümlülüklerde
ancak kanunla korunabilmesini sağlamaktadır.
7. İş HUKUKU
İş Hukukunun Kaynağı1971 tarihli iş Kanunudur.
İş Hukukunun Konuları Şunlardır:
1. Hizmet akdi
2. Sendikalar
3. Toplu İş Sözleşmesi
4. Grev ve Lokavt

Hizmet akdi Borçlar Kanununda düzenlenmiştir. Hizmet akdinin iki unsuru vardır; İşçinin hizmet taahhüdü+işverenin ücret taahhüdü. İşçiler ve işverenler sendika kurabilirler. Memurlar sendika kuramaz. Sendikalar, Sendikalar Kanununda düzenlenmiştir. Sendikalar Kanunu işçi, iş veren, iş yeri, sendika ve konfederasyonu tanımlamaktadır. İşçi; Hizmet akdine dayanarak çalışanlara denir.
İş veren; İşçi sayılan kimseleri çalıştıran gerçek veya tüzel kişiye veya tüzel kişiliği olmayan kamu kuruluşlarına denir.
Sendika; İşçilerin ve iş verenlerin menfaatleri için kurdukları tüzel
kişiliğe sahip kuruluş.
Konfederasyon; Değişik iş kollarından en az beş sendikanın bir araya gelmesi suretiyle meydana getirdikleri tüzel kişiliğe sahip üst kuruluşa denir. Sendikalar federasyon oluşturamaz. Sadece konfederasyon oluşturabilir.

Sendikalar iş kolu esasına göre kurulur. İş yeri esasına göre sendika kurulamaz.
Toplu İş Sözleşmesi; Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanununda düzenlenmiştir. Toplu iş sözleşmesi işçi sendikası ile iş veren arasında ya da işçi sendikası ile işveren sendikası arasında imzalanır.
Hizmet akdi ferdi anlaşma niteliğindedir. Toplu iş sözleşmesi ise statü niteliğindedir.
Grev; işçilerin topluca çalışmamalarıdır. Kanun hükümlerine uygun yapılan greve kanuni grev, kanuni grev için aranan şartlar gerçekleşmeden yapılan greve ise kanun dışı grev denir. Siyasi amaçlı grev, genel grev, dayanışma grevi kanun dışı grevdir. İş yeri işgali, işi yavaşlatma, verimi düşürme ve diğer direnişler hakkında kanun dışı grevin müeyyideleri uygulanır.
Lokavt; işçilerin iş veren tarafından toplu halde işten uzaklaştırılmalarıdır. Kanun hükümlerine uygun yapılan lokavta kanuni lokavt, kanuni şartlar gerçekleşmeden yapılan lokavta kanun dışı lokavt adı veril¬mektedir.
Grev ve lokavt yasağının bulunduğu işler Şunlardır:
. Can ve mal kurtarma işleri
. Cenaze ve gömme işleri
. Banka ve noterlik işleri
. itfaiye, şehir içi kara deniz ve demir yolu ile raylı taşıma hizmetlerinde
. Su, elektrik, havagazı, termik santrali besleyen linyit üretimi, doğal gaz ve petrol sondajı, petrol kimya işlerinde
Grev ve Lokavtın yapılamayacağı iş yerleri ise şunlardır;
-Hastane, aşı ve serum imal eden yerler, klinik, senatoryum, dispanser,
eczane, prevantoryum
-Eğitim ve öğretim kurumlarında, çocuk bakım evlerinde, huzur ev¬Ierinde
- Mezarlıkta
- Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığınca doğrudan işletilen yerlerde.

ÖZET:
Kamu hukuku bir üst kavram olup çeşitli dallardan oluşmaktadır. Kamu hukukunun dalları: Anayasa Hukuku, Ceza Hukuku, Yargılama Hukuku, Devletler Umumi Hukuk, Vergi Hukuku ve iş Hukukundan ibarettir. Anayasa Hukuk, devletin şeklini, yapısını, organlarının görev ve yetkilerini, vatandaşların temel hak ve ödevlerini düzenleyen hukuk kurallarının tü¬müdür. idare Hukuku, Devlet idaresinin teşkilat ve işleyişini, şahısların idare ile olan ilişkilerini ve kamu hizmetlerinin görülmesini.düzenleyen hukuk kurallarının tümüdür. Ceza Hukuku, suç teşkil eden eylem ve davranışların nelerden ibaret bulunduğunu, suç işleyenlere ne gibi cezaların verileceğini belirleyen hukuk kurallarından ibarettir. Yargılama Hukuku, hukuk ve ceza davalarının görülmesinde uyulacak yöntemleri belirleyen hukuk kurallarından oluşmaktadır. Devletler Umumi Hukuku, devletlerarası ilişkileri düzenleyen hukuk dalıdır. Vergi Hukuku Devlet ile şahıslar arasındaki mali ilişkileri düzenleyen-hukuk Kurallarıdır. iş Hukuku, işçi ile işveren arasındaki ilişkileri düzenleyen hukuk kurallarının tümümden meydana gelir.

KİŞİ, KİŞİ TÜRLERİ VE GERÇEK KİŞİ

Şahıs terimi haklara ve borçlara sahip olabilen yani haklan ve borçlan bulunabilen varlıkları ifade eder. Bu nedenle şahıs terimi ile hak ehliyeti aynı anlama gelmektedir. İnsanlar, insan toplulukları ve mal toplulukları da şahıs olarak kabul edilmektedir.
Dar anlamda şahsiyet hak ehliyetini ifade eder. Geniş anlamda şahsiyet ise hak ehliyetini, fiil ehliyetini, şahsi halleri ve şahsiyet haklarını içine alır.
Şahsi haller bir şahsı diğer şahıslardan ayıran ve hukuk düzeninin kendilerine birtakım sonuçlar bağladığı niteliklerdir. Örneğin; şahsın cinsiyeti, sahih (düzgün) n ili nesepli olması, küçük, reşit veya mahcur bulunması, evli, bekar, dul veya boşanmış olması hep birer şahsi haldir.
Şahıslar hakiki şahıslar ve hükmi şahıslar olmak üzere ikiye ayrılır



HAKİKİ ŞAHISLAR (KİŞİLER)

Hakiki şahıslar insanlardır. Hayvanlar ve bitkiler şahıs değildir.

HÜKMİ ŞAHISLAR

Belirli gayelerin gerçekleştirilebilmesi için bir kısım insanların bir araya gelmeleri, faaliyetlerini ve mallarını bu gayeye tahsis etmeleri gerekir. İşte böylece kendisini meydana getiren insanlardan ayrı ve bağımsız 'varlıklar ortaya çıkar. Bunlara hükmi şahıslar (tüzel kişiler) denir.


HAKİKİ ŞAHISLARIN EHLİYETLERİ
Hak Ehliyeti: (Medeni haklardan yararlanma ehliyeti) ve fiil ehliyeti (medeni hakları kullanma ehliyeti) olmak üzere başlıca iki ehliyet vardı]

1. HAK EHLİYETİ
Hak ehliyeti hak ve borç sahibi olabilme yani hakların ve borçlanı sujesi (öznesi) olabilme iktidarıdır. Hak ehliyeti ile şahıs kavramları ayn anlama gelmektedir. Hak ehliyeti pasiftir. Yani bir kimsenin hak ehliyetin( sahip olabilmesi için bir şey yapmasına gerek yoktur. Hakiki şahısla bakımından sadece.doğmuş olmak hak ehliyetine sahip olmak için yeterlidir. Sağ doğması şartıyla cenin dahi hak ehliyetine sahiptir. Hak ehliyet hakiki şahıslarda doğumla kazanılır.
Hak ehliyeti ile ilgili iki temel ilke vardır. Bunlar genellik ve eşitlik ilkeleridir.
Genellik İlkesi: Her şahsın medeni haklardan istifade etmesidir. Bunun için şahıs olmak gerekir. Şahıs olabilmek yani hak ehliyeti kazanabilmenin şartı;
- Hakiki şahıslarda sağ olarak doğmuş olmak
- Hükmi şahıslarda ise kanunun öngördüğü şekilde kurulmuş olmak yani şahsiyet kazanmış
Eşitlik ilkesi; Hak ehliyetine sahip olan şahıslar arasında bir ayrım yapılmamasıdır.
Genellik ve eşitli eri sadece medeni haklar bakımından söz konusudur. Kamu hakları alanında bu uygulanmaz. Örneğin; seçme ve seçilme hakları, memur olma hakkı gibi kamu haklarından herkes yarar¬lanamaz. Bunlardan faydalanmak için Türk vatandaşı olmak gerekir.
Örneğin; Seçilme hakkına sahip olabilmek için 30, seçme hakkına sahip olabilmek için ise 18 yaşını bitirmiş olmak gerekir.


2. FİİL EHLİYETİ

Fiil ehliyeti bir şahsın kendi muameleleriyle lehine haklar aleyhine ise borçlar yaratabilme ehliyetidir. Medeni kanun fiil ehliyeti terimine yer vermiş değildir. Fiil ehliyetine herkes değil ancak kanunun aradığı bazı şartları haiz bulunan şahıslar sahiptirler. Fiil ehliyeti aktif bir ehli yettir.

Fiil Ehliyetinin Şartları

Fiil ehliyetinin olumlu ve olumsuz olmak üzere iki şartı vardır.
1. Olumlu Şartlar: a) Mümeyyiz olmak (temyiz kudretine sahip olmak), b) Reşit olmak
2. Olumsuz Şart; Mahcur (kısıtlı) olmamak.

Kazai Rüşt: Şartları şunlardır;
ı. Reşit kılınacak kişi I5 yaşını bitirmiş olmalıdır.
2. Küçüğün İsteği; Reşit kılınacak küçük reşit kılınmayı istemelidir. Kaza-i rüşte karar verilmesi isteminde bulunma şahsa sıkı sıkıya bağlı haklardandır. Bu nedenle istek küçükten gelmelidir.
3. Ana ve babanın muvaffakatı
4. Vasinin Dinlenmesi; Eğer küçük velayet altında değil de vesayet altında ise bu hiilde vasinin mahkeme tarafından dinlenmesi gerekir. Burada vasinin muvaffakatı (onayı) alınmamaktadır.
5. Küçüğün menfaatinin bulunması Kaza-i rüşte küçüğün ikametgahının bulunduğu yerdeki Asliye Hukuk Mahkemesi Karar verir. Yani kazanılan rüşt geri alınamaz. Kaza-i rüştüne karar verilen fakat evlenme çağına gelmeyen evlenme rüştünü kazanamaz.

2. Olumsuz Şart (Mahcur-Kısıtlı Olmamak)
Mahcur olmak, hacir altına alınmış olmak demektir. Hacir sebepler şunlardır;
ı. Akıl Hastalığı
2. Akıl Zayıflığı
3. İsraf
4. Ayyaşlık
5. Suihal (Sui=Kötü, suihal=kötü durum)
6. Suiidare (kötü idare)
7. Bir sene yada daha fazla müddetle hürriyet i ortadan kaldıra cezaya mahkum olma
8. Aciz olan kimsenin talebi (ihtiyari hacir)
Bu sebeplerden dolayı hacredilmiş (kısıtlanmış) ve kendisine b vasi tayin edilmiş olan kimseye mahcur (kısıtlı) denir.

HUKUKİ MUAMELE EHLİYETİ

Hukuki muameleler tek taraflı ve çok taraflı hukuki muameleler
olmak üzere ikiye ayrılır.
Tek taraflı Hukuki Muamele: Sadece bir tarafın irade açıklamasıyla meydana gelir. Örneğin; Vasiyet, Vakıf Kurma
Çok taraflı Hukuki Muamele: Birden fazla şahsın irade açıklamasıyla meydana gelir. En önemlisi sözleşmelerdir. Örneğin bedel (semen) karşılığında bir malın mülkiyetini kesin surette karşı tarafa devredilmesi taahhüdünü içeren satım sözleşmesi, bir eşyanın kullanma hakkının bir bedel karşılığında belli bir süre için karşı tarafa devredilmesi taahhüdünü içeren kira sözleşmesi.
Hukuki muamele yapabilme iktidarına sözleşme ehliyeti denir ve bu da fiil ehliyetine dahildir.
Haksız fiillerden sorumlu olma ehliyeti de fiil ehliyetine dahildir.

Dava Ehliveti: Bir şahsın mahkemede usul hukukuna ait işlemleri (muameleleri) tek başına yapabilme ehliyetidir. Dava ehliyeti taraf ehliyeti demek değildir.
Fiil ehliyetine sahip olup olmamalarına göre hakiki şahıslar dörde ayrılır.

1. Tam ehliyetliler
2. Sınırlı ehliyetliler.
3. Sınırlı ehliyetsizler
4. Tam ehliyetsizler

1. Tam ehlivetliler: Mümeyyiz ve reşit olan aynı zamanda mahcur (kısıtlı) olmayan tüm şahıslardır.
2. Sımrlı Ehliyetliler: Bunlar a) Evli Kadınlar, b) Kendilerine kanuni müşavir atanmış olanlardır. Kendilerine kanuni müşavir atanmış olanlar şu işlemleri kanuni müşavirlerinin onayı olmadan yapamazlar; Dava açma ve sulh, gayrimenkulün alım ve satımı ve onlar üzerinde rehin ve sair ayni bir hak kurma, kıymetli evrak alım satım ve rehni, alelade idare ihtiyaçları dışında inşaat, ödünç verme ve alma, sermayeyi almak, bağış¬lama, kambiyo taahhütleri altına girmek, kefalet.
3. Sınırlı Ehliyetsizler: Bunlar a) Mümeyyiz Küçükler b) Mümeyyiz Mahcurlardır. Sınırlı ehliyetsizler kendilerini borç altına sokan muame¬leleri (satım, kira, istisna, hizmet sözleşmeleri gibi) bizzat yapamazlar. Bu tür işlemlerin kanuni mümessilleri tarafından yapılması gerekir. Kanuni mümessiller ise veli ve vasilerdir. Sınırlı ehliyetsizler bu tür muameleleri kanuni mümessillerinin rızası ile yapabilirler. Verilen rızaya izin, hukuki muameleden sonra açıklanan rızaya ise icazet denir. Sınırlı ehliyetsizler kendilerini borç altına sokan hukuki muameleleri .
kanuni mümessillerinin izni olmadan yaparlarsa bu muameleler tek taraflı bağlamazlık müeyyidesine tabi olurlar. Bu tür muamelelerin sınırlı ehliyetsizi bağlayabilmesi için kanuni mümessilin sonradan rızasını açıklaması yani icazet vermesi gerekir. Kanuni mümessil icazet vermezse yapılan muamele hükümsüz olur ve iki tarafı da bağlamaz. Bu durumda taraflar aldıklarını birbirlerine geri verirler.
Sınırlı ehliyetsizler kendilerini borç altına sokmayan ve kendilerine sadece menfaat sağlayan muameleleri (örneğin ivazsız iktisap= karşılıksız kazanma) tek başlarına yapabilirler. Bu durumda kanuni mümessilin izin ya da icazetine gerek yoktur. Örneğin sınırlı ehliyetsize bir kimsenin bir şeyi bağışlaması.
Sınırlı ehliyetsizler yönetimi kendilerine bırakılmış mallar ile ilgili hukuki muameleleri de tek başlarına yapabilirler.
Sınırlı ehliyetsizler bazı muameleleri (kanuni mümessilleri rıza gösterse bile) kesinlikle yapamazlar. Bunlara yasak muameleler denir. Yasak muameleler batıldır. Yasak muameleler şunlardır;
1. Bağışlama
2. Vakıf Kurma
3. Kefalet



4. Tam ehliyetsizler: Bunların fiil ehliyetleri hiç yoktur. Gayrımümeyyizler tam ehliyetsizdir. Kanuni mümessillerinin izin yada icazeti olsa bile bunların yaptıkları bütün işlemler geçersizdir. Tam ehliyetsizlerin haksız fiillerden sorumlu olma ehliyeti yoktur. Bunun istisnası kusur sorumluluk halleri ve hakkaniyettir. Hakkaniyete örnek; zengin bir akıl hastasının fakir bir köylünün harmanını yakması.

Temyiz kudretinden devamlı olarak değil de geçici olarak yoksun olan kişiler haksız fiillerinden dolayı sorumludurlar. Ancak bu kişiler temyiz kudretini ortadan kaldıran hale kendi kusurlarıyla düşmediklerini ispatlarlarsa sorumluluktan kurtulurlar. Örneğin; Kendi isteği ile içki içmiş bir kimse verdiği zarardan dolayı sorumludur. Fakat arkadaşları eğer onun haberi olmadan meyve suyuna içki karıştırmışlarsa bu halde sorumlu değildir.

ÖZET:Hukukta şahıs terimi, haklara ve borçlara sahip olabilen, yani hakları ve borçları bulunabilen varlıkları ifade eder. Başka bir söyleyişle, hak sahibi, borç sahibi olabilen varlıklar hukuk açısından birer "şahıs':tır. Hukuk düzeni biri "hakiki şahıs", diğeri "hükmi şahıs" olmak üzere. iki türlü şahıs kabul etmektedir. Hakiki şahıslar sadece insanlardan ibarettir" Hükmi şahıslar ise, belli bir amacı gerçekleştirmek üzere kurulmuş ve hukuk düze¬ninin aradığı şartlara sahip bulunan "şahıs toplulukları" ile "mal toplulukları"dır.

Hakiki şahsiyet, çocuğun sağ olarak tamamen doğduğu anda başlar; çocuk ölü doğarsa şahsiyet kazanamaz. Ancak, kendisine gebe kalınan ve doğumu beklenilmekte olan çocuk (cenin) da, sağ doğmak şartıyla kendisine gebe kalındığı andan itibaren hak ve borç 'sahibi olabilir.

Hakiki şahsiyet biri "ölüm", diğeri "gaiplik" olmak üzere iki halde sona erer. Gaipliğe, bir kimsenin ölümüne muhtemel gözle bakılacak bir olayda kaybolması veya kendisinden uzun zamandan beri haber alınamaması halinde, ilgililerin talebi üzerine mahkemece karar verilir. KİŞİLİĞİN KORUNMASI VE TÜZEL KİŞİLİK

Dar Anlamda Şahsiyet = Hak Ehliyeti = Şahıs anlamına gelmekte
Geniş Anlamda Şahsiyet = Fiil Ehliyeti + Şahsi Haller + Şahsi Haklarından oluşur.

Şahsiyet hakları mutlak haklardandır. Yani herkese karşı ileri sürülebilir.

Şahsiyet hakları aynı zamanda şahsa bağlı haklardandır.

Şahsiyet Hakları bir Hakkın:

1. Maddi Bütünlüğü

2. Manevi Bütünlüğü

3. İktisadi bütünlüğü üzerindeki haklardır. Bu haklar üzerindeki şahsiyet hakları mutlak haklardandır.

1. Maddi Bütünlük Üzerindeki Mutlak Haklar:

2. Manevi Bütünlük Üzerindeki Mutlak Haklar:

Bu haklar arasında örneğin; insanın şeref ve haysiyeti, ismi, resmi, hürriyetleri, sırları, inançları gibi haklardır. Bir kimsenin mektuplarının okunması, telefon görüşmelerinin dinlenmesi şahsiyet hakkına tecavüzdür.

3. İktisadi Bütünlük Üzerindeki Haklar:

İktisadi bütünlükten maksat bir kimsenin iktisadi hayata serbestçe katılabilmesidir.

Şahsiyet hakları tecavüze uğradığı zaman iki şekilde koruma yapılabilir.

1. ŞAHSİYETİN DAHİLEN KORUNMASI:

Şahsiyet hakkının bizzat sahibine (insanın kendi kendisine karşı) karşı korunması demektir. ..
Medeni Kanunun 23. maddesinde yer alan "Kimse medeni haklardan.ve onları kullanmaktan kısmen de olsa feragat edemez." maddesi ile şahsiyet d
 
Yukarı Alt