- Kayıt
- 24 Ocak 2012
- Mesajlar
- 587
- Beğeniler
- 0
Diyarbakır E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda ikinci müdür olarak görev yapmakta olan Fahri Erdinç'in yeni yazısı "Müdürüm"
Müdürüm
Müdürüm diyorum bak, bunda bir sahiplenme var. Sen de bizi azıcık sahiplen be müdürüm. Gel otur odamıza, koridorumuza, birimimize, yanımıza müdürüm. Acı kahvemiz yoktur belki ama, çayımızın da kırk yıl hatırı vardır bizim. İç müdürüm, helaldir.
Görünce koridorda, kalkarız zaten ayağa da, isteriz ki seni gördüğümüzde müdürüm, yüreğimiz de kalksın ayağa, dimdik dursun, esas duruşa geçsin. Tebessümle bakalım sana. Müdürümüz başını çevirip bizi de görsün, bir günaydın desin, selam versin isteriz. Sanki biz yokmuşuz gibi geçer gidersin ya bazen müdürüm, o soğuk anın keskinliği, koridorda kendisine zarar veren tutuklunun jiletinden daha çok acıtır gönlümüzü.
Bir Ramazan sofrasıydı müdürüm, bir yanınızda ben vardım, diğer yanınızda savcım oturuyordu. Sürahiyi alıp elinize, sordunuz sadece savcımıza: Su alır mısınız savcım?. Bana da sorsaydınız da müdürüm, bir maaşımı vermeseydiniz o ay. Sonra ne mi oldu? Bu kez savcım sordu ikimize de sırayla ve o doldurdu bardağımı.
Biz haftanın belki her günü fazla çalışırız müdürüm, biliyorsunuz. Görevimizi layıkıyla yaptığımız günlerde takdir edilmemeyi garipsemiyoruz artık. Ama bu kanunda hep cezalar var da, ödül yok mu müdürüm? Her gün fazla çalışan memura, yarım saat geciktiği için fırça atmak ne kadar kolay değil mi? Ya da yıllık iznini kullanırken bile, cep telefonuna ulaşılamayan memura ceza vermek Üstelik doğru dürüst işe bile gelmeyen, gelse bile düzgün çalışmayan arkadaşlarımız(!) varken
Kurslarda anlatırlar hep, iletişim, göz teması, ekip çalışması, diyalog, liderlik İletişimin yatayını da, dikeyini de pek görmedik müdürüm. Aramalardan haberimiz olmaz, vardiyamıza gelen-giden bize sorulmaz, yanımıza hiç gelinmez, gelinince de bağırılır çoklukla. Moral verici cümleler duymayız hiç.
Bazen odanıza gelirim müdürüm, imza için. Ayakta beklerim siz telefonla görüşürken. Buyur demezseniz oturamam ki. Siz hiç savcımın odasında ayakta bekletildiniz mi müdürüm, o telefonla konuşurken?
Evlendim, düğünüme gelmediniz müdürüm, onu anladım, işleriniz yoğundu da, anam öldüğünde bir alo deseydiniz, belki o geri gelmezdi ama, siz gelmiş gibi olurdunuz evime. İnsan bekliyor be müdürüm.
Kurumda amirimizsiniz. Saygıda kusur etmeyiz. Ama biz seversek müdürüm, bir ömür unutmayız sizi. Kurum dışında uzaktan görsek, yanınıza koşarız, yüzümüzü çevirmez, selam veririz. Aman selam vermeyin, çok mu lazım? mı diyorsunuz müdürüm? O zaman neden ev eşyalarınız taşınırken genellikle bizi, arkadaşlarımızı çağırıyorsunuz müdürüm? Çok mu lazımız!
* * *
Ben bu hafta bir ayna koydum karşıma.
Kurum ikinci müdürü olarak, yazdıklarımı kendime yazdım.
Tanıdık bir tabirle, kurumdaki sıfat ve görevi ne olursa olsun, herkes bir aynanın karşısına geçip, kendisine, kendisiyle konuşsun.
Zor bir kurumda çalışıyoruz. Ama unutmayın, en iyi dostluklar, hastanede, askerlikte ya da cezaevinde kurulur.
Özellikle cezaevinde, yani parmaklıkların ardında, imza attığım yerin sağda ya da solda olmasına çok da takılmayan biri olarak, ve biraz da iddialı bir söylemle diyorum ki, mahkumla müdür arasında bile çok büyük fark yok bence. Öyleyse biz size, siz birbirinize
Yaklaşalım
Yüzlerce, hatta bini aşkın insanın nefesi kokar koridorlarımızda ama, ekmeğimiz aktır.
Anamızın ak sütü gibi
Ve kimsemiz yoktur birbirimizden başka
Sizce?
Kaynak: http://www.duyarlikapi.com/koseyazisi-126-Mudurum.html